Şortlu kıza tekme ve başörtülü kadına yumruk

İstanbul Ataşehir’de başörtülü bir kadını yumruklayan saldırgan için karar çıktı.. 5 ay 16 gün.. O da ertelendi zaten.. Şu kadar yıllık sanığım, daha böyle jet hızıyla yargılandığım olmadı.. Suç duyurusu, iddianamesi, mahkeme günü vesiaresi derken aylar sürmesi gereken bir dava, şak diye görüldü bitti arkadaş.. Ceza? Ceza yok.. ‘Bi daha yapma evlâdım, tamam mı!’... Demek yargıda işlerin daha hızlı yürüyebilmesi için, başörtülü kadınlara tekme tokat saldırmak lazımmış.. Yalnız bakın bir karışıklık olmasın diye nitelemeyi dikkatle yapıyorum.. Misal şortlu kadına saldırırsanız durum başka.. Kadının başörtülü olması gerekir.. Öyle; dekolteli, geçici dövmeli, dar pantolonlu falan olduğu zaman nefret suçu işlemiş olursunuz.. Toplumu kin ve düşmanlığa vs.. O zaman verirler 3 yıl hapis cezasını, paşa paşa yatarsınız.. Ama saldırdığınız kadın başörtülüyse  sorun yok.. ‘Basit yaralamaya sebebiyet’ der hakim, usûlen bir kaç ay ceza verir, sırtını sıvazlar gönderir.. Daha kolay anlaşılsın diye şakayla karışık yaptım karşılaştırmayı.. Oysa durum benim anlattığımdan çok çok daha ciddi.. Bu memlekette ‘şortlu kıza tekme’ nefret suçuna girerken, ‘başörtülü kadına yumruk’ basit yaralamaya sebebiyet kapsamında görülüyor.. Bu ikisi bakımından ayrımın neye göre yapıldığını elbette HSK, kararı verenlere soracaktır.. Peki ya medya?.. Misal bu iki örnek üzerinden gidelim.. Eğer şortlu kıza tekme davasına bakan hakim; kızın hafifçe yaralandığına, hayati tehlikesi olmadığına, canının da fazla acımadığına karar verip, tekmeciyi salsaydı… Ve başörtülü kadına yumruk atan adam 3 yıl hapis cezası alsaydı.. Hürriyet gazetesi ne yazardı, biliyor musunuz?.. Peki ya bizim mahallenin ezikleri?..

Atatürk’e hakaret cezası

Mustafa Armağan ve Süleyman Yeşilyurt’a, Atatürk’e hakaretten hapis cezası çıkmış.. Kadir Mısıroğlu hakkında da soruşturma yürüyor.. Takip edenler bilecektir.. Bu toplumun çok geniş bir kesimi tarafından ‘dokunulmaz’ noktasında saygı duyulan bir isme dönük haksız ithamları en fazla ben eleştiririm.. Bundan sonra da böyle olacak.. Hele içinde tarihsel gerçeklikle örtüşmeyen yanlar, iftiralar varsa, hakaret varsa buna cepheden karşı çıkarım.. Herkes gibi.. Bu millet, bu haksız ithamları öyle sert eleştirir ki, o ithamı yapan adam silinir gider.. Yazı yazamaz, televizyon programlarına çıkamaz, sözüne itibar edilmez.. Bu böyledir.. Bakın Oktay Ekşi’ye.. Basın Konseyi başkanıydı.. Hürriyet’in baş yazarıydı.. En kudretli dönemini yaşıyordu.. Bir çirkin sözüyle yok oldu gitti.. Millet onu yok etti.. Burada da böyle olmalı.. Atatürk’ü döve döve mi sevdireceksiniz?.. İnsanları hapis korkusuyla, Atatürk’ten bahsedemez hale mi getireceksiniz?.. Kim veriyor bu kararı?.. Eğer Atatürk, milletin gönlünde sahiden yer tuttuysa, millet verir zaten cezasını.. Ama Peygamber Efendimiz hakkında akla hayale gelmeyecek iftiralar atmanın suç olmadığı, Cennet mekân Padişahlarımıza akla hayale gelmeyecek iftiralar atmanın suç olmadığı bir ülkede, Gazi Mustafa Kemâl hakkında, hem de gerçek bir takım bilgilerin, sadece rahatsız edici görüldüğü için hapisle cezalandırılmasını kabul edemeyiz.. Bırakın millet versin kararı.. 

Yeni nesil programlar ve biz

Mustafa Kutlu üstadın önceki gün Yeni Şafak gazetesinde yazdığı yazıda yaptığı çok kıymetli bir tespit var.. Mealen diyor ki büyüğümüz; “Evvelden evlendirme programları vardı, ahlâka aykırı diye kaldırıldı.. Yerine gelen programlar aile içi mahremiyeti öncekilerden daha beter halde dinamitliyor… Gayrı meşru ilişkiler, küçük yaştaki kızların alıkonulması, namus meseleleri…” Son derece isabetli bir tespit.. Fakat burada daha sarsıcı bir gerçekle yüzleşiyoruz bence.. Bütün bu mahremiyetin paramparça olduğu programlara baktığımızda, acaba üstü örtülmüş bazı gerçek hikayelerle karşılaşmak bizi hayal kırıklığına mı uğrattı dersiniz?.. Yani bunların varlığı mı yoksa kilidi açılmış bavuldan saçılır gibi etrafta uçuşması mı bizi rahatsız ediyor?.. Ben tam karar veremedim..