Sorumsuz beyanlar

Taksim olaylarının uluslararası boyutları üzerine çok şeyler söylenebilir. Özellikle son dönemde yıldızı parlayan Brezilya ve Türkiye’de benzer olayların patlak vermesi üzerine bir çok senaryo da üretilebilir. Bunların ne kadarının bilinçli bir tertip olup olmadığı aslında çok önemli değil. Ortada uluslararası düzeyde bir kısım manipülasyonların ve yönlendirmelerin olduğu, bazı kişi veya kuruluşların bunu besleyecek girişimler içine girdiği görülüyor. Aynı zamanda Türkiye’nin artan öneminden rahatsızlık duyan, AK Parti ve Başbakan Erdoğan’dan hazzetmeyen çevrelerin olduğu da malum. Yaşananlar ister planlı bir tertip olsun ister olmasın, vakıa o ki bu olayları kullanarak hesap görmeye çalışan epey bir kesim var. Buna belki “fırsatçılık” demek de mümkün.

 

Türkiye’nin imajını bozmaya dönük söylemlerde patlama olması hiç tesadüf görünmüyor. Olaylar yatışmasına rağmen hala batılı devlet ve siyaset adamlarının çıkıp ‘Türkiye yangın yerine döndü, büyük bir çatışma ve çekişme var’ görüntüsü vermesi hiç dostane durmuyor. İtalyan Dışişleri Bakanı çıkmış, Türkiye’nin toplumsal olarak büyük bir bölünme yaşandığını ve bir daha birleşme olamayacağını söylüyor. Spesifik bir olayı değerlendirmek ve eleştiri getirmek yerine ‘bölünen Türkiye’ yorumu yapmak işi bağlamından çıkarır ve başka maksatlar olduğu izlenimi uyandırır. Türkiye’nin dostu olan ülkelerin ‘iten, suçlayan, karalayan’ değerlendirmeler yapmaları kimseye bir fayda sağlamaz. Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemeyen ülkelerin ‘iten, kışkırtan, uzaklaştıran’ söylemlerde bulunması normal görülebilir, ancak Türkiye’nin önemine inanan ve üyeliğini destekleyenlerin böyle bir tavır sergilemesi ‘kaybet-kaybet’ten başka anlam taşımaz.

***

Gezi olaylarını kullanan fırsatçılar arasında çözüm sürecine karşı olan çevreler de var. Hatta uluslararası düzeyde fırsatçılık yapanların önemli bir kısmı bu sürecin akameti uğraması için uğraşıyor. Yeni anayasa ve çözüm süreci, büyüyen Türkiye’ye sıçrama yaptıracak kritik bir eşik olarak görülüyor. Nitekim meydanda yer alan ulusalcı örgütlerin sürecin müzmin karşıtı olduğu da biliniyor. Meydanda çok net görülen statüko bloğunun sürece yaklaşımı bilinmesine rağmen BDP çevresinin bunu görmezden gelmesi çok manidardır. Aslında son günlerdeki açıklamalara bakılırsa BDP ve PKK da bunu kendi açısından bir fırsata dönüştürmeye çalışıyor. Gezi olayları üzerinden hükümete baskı yaparak bundan fayda devşirme çabası paradoksal bir durum üretiyor.

Diğer bir konu ise bu cenahtan gelen açıklamaların sürece duyulan güveni sarsmaya ve umutsuzluk aşılamaya başlamasıdır. Selahattin Demirtaş, hükümetin süreci tıkamaya başladığını söylüyor; Murat Karayılan hükümetin süreci sabote etmek için elinden geleni yaptığı söylüyor. ‘Şiddete ve baskıya dönük yoğun kaygı uyandırıcı pratikler yapmaktadır’ gibi anlamsız ve karşılıksız laflarla karamsarlık aşılayan Karayılan, hükümetin ‘savaşa hazırlandığını’ vurguluyor.

Aslında ilk günden itibaren BDP merkezinden yayılan propaganda aynı başlıkları içeriyor. “Yeni karakollar yapılıyor”, “yeni korucu kadroları ihdas ediliyor”, “yol kontrolleri artıyor”, “askeri üstlenmede patlama var” vs. Akil insanların gittiği her yerde bu ezber, insanlara tekrar ettirildi. O kadar abarttılar ki, uydurdukları yalana kendileri de inanmaya başladılar. Oysa daha önce başlayan inşaatlardan başka yeni bir çalışma yok, köy koruculuğunda yeni kadro tahsisi gibi bir durum ise hiç sözkonusu değil. İçişleri Bakanı bu konuda defalarca açıklama yaptı.

Faraza hükümet üyeleri çıkıp ‘PKK savaşa hazırlanıyor, hala büyük gruplar şehir kırsalında dolaşıyor, mühimmat ve lojistik transferinde patlama var, örgüt oyalama yapıyor” gibi bir söylem ortaya koysa kıyameti koparırlar. Peki sorumsuz beyanlar, kışkırtıcı ifadeler, saldırgan açıklamalar BDP ve PKK için serbest mi?

Demirtaş “birinci aşama bitti” diyor, Karayılan “daha bitmedi, çekilme tamamlanmadı” diyor.

Peki BDP hükümete “anayasa yap, KCK’lıları serbest bırak” şeklinde emir kipiyle konuştuğunda ne kadar anlamsız şeyler söylediğini farketmiyor mu? AK Parti tek başına anayasayı değiştirebilir mi veya yürütme yargıya talimat verebilir mi?

Bu sürece asıl zararı karamsarlık üreten beyanlar verir.