Sorumsuz özgürlükçülük ve SÝYASETÝN SORUNU

Özgürlük, baþkalarýna zarar vermemek koþuluyla davranma serbestisidir. Gösteri özgürlüðü, baþkalarýnýn özgürlükleriyle sýnýrlýdýr. Güttüðü siyasal hedef ne kadar kutsal veya devrimci mahiyette olursa olsun, baþkasýnýn özgürlüðüne zarar vermeye baþladýðý andan itibaren suçtur. Eylemin hedefinin kutsallýðý veya siyasal deðeri, eylemi “suç” olmaktan kurtarmaz.

Özgürlükçülüðe ve özgürlük sevdalýlarýna baktýkça “ne efsunkar imiþsin ey didar-ý hürriyet” diye baþlayan þiiri hatýrlamamak elde deðil.

Türkiye’de, katliamlarýn, askeri darbelerin, vesayet sisteminin, tek parti diktatörlüðünün, asimilasyonun ve sair insanlýk adýna utanç duyulacak ne varsa hepsinin içinde olan, mirasçýsý veya müsebbibi bir partinin lideri coþmuþ “Eðer demokrasiyi ve özgürlükleri savunmak suçsa, CHP baþkaný olarak bu suçu iþliyorum!” diyor.

Elinde molotof kokteyli, yüzü maskeli sopalý ve taþlý grup, baþkalarýnýn mülklerini ve iþyerlerini yerle bir ediyor. Ateþe verdikleri barikatlarýn önünde poz verirken “yaþasýn özgürlük mücadelemiz” demeyi ihmal etmiyor.

Bazý üniversitelerde bazý siyasal geleneklere mensup bazý öðrenci gruplarý “faþizme karþý omuz omuza” sloganlarý ile ülkenin demokratik sivil iktidarýna savaþ açmýþ durumda.

Sorumluluk olmadan özgürlük olabilir mi?

Söz konusu siyasi parti, keþke, 90 yýllýk tarihinde, baþka partileri o suç nedeniyle yok etmeseydi ve bir kerecik olsun o suçu bizzat iþlemiþ olsaydý. Veya bu kavramlarý ile “sorumluluk” arasýndaki iliþkiye bir bakýverseydi.

Baþkalarýnýn hak ve özgürlüklerini yok etmek veya kullanýlmasýný imkansýzlaþtýrmak suretiyle demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermenin en fazla “tecavüz ederek namus temizlemek” kadar anlamlý olabileceðini, içinde sorumluluk düþüncesi ve kaygýsý olmayan bir iddianýn ciddiye alýnamayacaðýný görebilselerdi.

Üniversitelerde, 1933 Üniversite Reformunun arzulanan sonuçlarýndan olan radikal ve marjinal gruplarýn tek parti diktatörlüðüne, vesayet sistemine ve yýðýnla darbelere, muhtýralara ve darbe giriþimlerine karþý en iyi ihtimalle sessiz kalýp, sadece demokratik yöntemlerle iþ baþýna gelmiþ ve askeri vesayeti öteleme imkaný bulunan sivil iktidarlara karþý “demokrasi direniþi” sergiliyor olmasalardý...

Yani bozuk saatin günde bir defa doðruyu göstermesi gibi, bir kere olsun demokrasi mücadelesinde lehte bir tutum içinde olabilselerdi;

Belki ciddiye alýnabilirlerdi.

Anakronik unsurlar ciddiye alýnamaz

Kabul edelim ki, tarihi ýskalamýþ tuhaf yapýlar saðlýklý iþleyen bir toplumda en iyi ihtimalle mizah konusu olabilir. Bu yüzden Türkiye’nin demokratikleþmesi sorumluluðunu üstlenmiþ olanlarýn bu unsurlarý ciddiye alýp, ona göre siyasal söylem ve stratejilerine yön vermeye çalýþmasýný yadýrgamamak mümkün deðil.

Türkiye’nin siyasetini etkileyebilecek olaylar, onu etkileyecek büyüklükte, etkide, derinlikte ve saðlamlýkta olmalý. Tarihi ýskalamýþ gruplar eðer Türkiye’nin siyasetini etkileyebiliyorsa, dikkatlerin kendilerine yoðunlaþmasýný saðlayabiliyorlarsa, ortada ciddi bir sorun var demektir.

Tüm uluslararasý gözlemciler “demokratikleþme ve ekonomik alanlarýnda bu kadar büyük baþarýlara imza atmýþ bir ülke neden böyle bir olay karþýsýnda bu kadar çok yalpaladý” diye soruyorsa, burada ciddiye alýnabilecek bir durum var demektir.

Sorun reel deðil, psikolojik veya algýsal. Bir kýsmý ise yapýsal sorunlarýn yansýmasý niteliðinde.

Entelektüellerin, köþe yazarlarýnýn, düþünür, taþýnýr, yazar ve çizerlerin, bir bütün olarak medyanýn yarattýðý kamuoyu algýsýnýn bunda payý çok.

Türkiye gündemine fazlaca odaklanan herkes farkýnda olmadan bu algýya kendini kaptýrabiliyor. Üretilen algý, siyaseti ve iç kamuoyunu etkilediði gibi, dünya kamuoyunu da etkileyebiliyor. Batý demokrasilerinde ancak TV Komedi þovlarýnda kendine yer bulabilen siyasal þablonlar devrimci romantizminin okkalý sloganlarýna dönüþüyor, kutsallaþtýrýlýyor. Batý dünyasýnda “adi suç” Türkiye’de “özgürlük mücadelesi” olabiliyor. Adi suç ile mücadele, devlet terörü olarak etiketleniyor.

Özgürlük sadece siyasal özgürlük deðil

Özgürlük sadece siyasal bir muhalefet için araçsallaþtýrýlabildiði ölçüde özgürlük kategorisine sokuluyor, kutsallaþtýrýlýyor. Buna göre özgürlük baþkaldýrýdýr, özgürlük muhalefet etmektir, özgürlük direnmektir, savaþmaktýr...

Oysa, özgürlükleri sadece siyasal mücadele araçlarýna indirgemek özgürlüklere düþmanca bir yaklaþýmdan baþka bir þey deðil. Özgürlük, baþkalarýna zarar vermemek koþuluyla davranma serbestisidir. Amaç siyasal muhalefet olsa da öyle, olmasa da öyle. Ýfade özgürlüðü baþkasýnýn þeref ve haysiyeti, kiþilik haklarýyla sýnýrlýdýr. Bir ifade baþkasýnýn haysiyetini zedelediðinde, hukuk bu eylemi özgürlük olarak deðil, “suç” veya “haksýz fiil” olarak tanýmlar. Siyasi slogan baþkasýnýn mülkü üzerine yazýldýðýnda da adi bir suçtan öte bir deðeri olmaz.

Gösteri yürüyüþü özgürlüðü ayný þekilde baþkalarýnýn özgürlükleriyle sýnýrlýdýr. Bu özgürlük baþkasýnýn malýna zarar verme hakký vermez. Güttüðü siyasal hedef ne kadar kutsal veya devrimci mahiyette olursa olsun, baþkasýnýn özgürlüðüne zarar vermeye baþladýðý andan itibaren ceza kanununun kapsamýna girer. Eylemin hedefinin kutsallýðý veya siyasal deðeri, baþkalarýnýn özgürlüðü, güvenliði ve huzuru üzerinde tepinme ayrýcalýðý bahþetmez, eylemi “suç” olmaktan kurtarmaz.

Türkiye’de özgürlük söylemlerine hakim olan mantýk çok hoþlanmasa da özgürlükler toplum içinde yaþam bulur. Yaþam bulmasý için özgürlüðe sorumluluk duygusunun eþlik etmesi gerekir.

Deðilse, ciddiye alýnabilmeleri mümkün deðildir.

Siyasetin sorumluluðu daha fazla

Ama bu sorunda siyaset kurumunun katkýsý az deðil. Bu da sorunun yapýsal boyutu.

100 yýllýk demokrasi karþýtý anayasal düzenin hýzla deðiþtirilmesi ve Türkiye toplumunu oluþturan tüm farklýlýklarýn kurucu kabul edildiði çoðulcu, katýlýmcý ve ademi merkeziyetçi bir sistemin inþa edilmesi zorunluluðu; milli eðitimden baþlayarak toplumsal ve siyasal yaþamdaki yüz yýllýk karanlýðýn tüm izlerinin temizlenmesi, ayný karanlýðýn ürettiði siyasal ve ideolojik kabuller ve pratiklerin sahiplenilmesinden ve normalleþtirilmesinden kaçýnýlmasý...

Evet, bu adýmlar ihmal edildikçe, hatalar tekrarlandýkça ve yüz yýllýk karanlýðýn hatalarý sahiplenildikçe ciddiye alýnamayacak olanýn etkisi büyür.

Kurumuþ damara kan vermek akýllýca deðil.