Mýsýr’da Kasým 2011’de baþlayýp neredeyse üç ay süren aþamalý seçimlerin ertesinde Batý’nýn Arap dünyasýndaki devrimci hareketlere bakýþý deðiþti. Ýlk rahatsýzlýk geçtiðimiz yýl 18 Þubat’ta Tahrir Meydaný’na Müslüman Kardeþler’in ve Selefi gruplarýn inmesiyle yaþandý.
Yeni gelenler, ellerinde akýllý telefonlarý olan, Facebook ve Twitter kullanan “Avrupai görünümlü” Mýsýrlýlarýn bu zamana kadar hiç dillendirmedikleri bir þeyi dillendirdi, Kudüs’ün kurtarýlmasýný istedi.
Derken ülkenin Hýristiyanlarýna yönelik saldýrýlar geldi. Çok geçmeden de Sina’daki çatýþma ve sokaklara dökülen halkýn Ýsrail Büyükelçiliðini basmasý. Bir süre sonra ise bölgeye yarým da olsa barýþ getiren 1979 tarihli Camp David düzeninin yürüyüp yürümediði tartýþýlmaya baþlandý.
***
Nihayet seçimler yapýldý. Müslüman Kardeþlerin kurduðu Hürriyet ve Adalet Partisi oylarýn yüzde 47’isini alarak parlamentodaki 498 seçimlik sandalyeden 235’ini aldý. Selefilerin kurduðu Nur Partisi de oylarýn yüzde 24’ünü topladý. Tahrir Meydaný’na ilk gelenlerin yerini Meclis’te de bambaþka bir grup aldý.
Oysa Batý medyasý bir önceki grubu pek sevmiþ ve taleplerini masum bulmuþtu. Bu yüzden de onlarý sonuna kadar desteklemiþti. Nedense onlarýn bütün ülkeyi, hatta bölgeyi temsil ettiðine inanmýþ, Filistin sorununun dillendirilmemesinden de pek cesaret almýþtý.
Demokrasi taleplerinin sadece iyi yönetiþim ile sýnýrlý kalacaðýný sanmýþ, Mübarek devrilince iktidarýn Tahrir Meydaný’na çýkan akýllý telefon sahibi, güngörmüþ Mýsýrlýlar tarafýndan ele geçirileceðini düþünmüþtü.
Umulan, bir oligarþinin yerine bir baþka oligarþinin ikame edilmesi, meþruiyetin kaynaðýnýn eski güzel günlerde olduðu gibi dýþarýda aranmasýydý. Nedense Arap dünyasýndaki deðiþime Batý’dan bakanlar bunun sadece mali konularda hesap verilebilirlikle ilgili bir deðiþim olmadýðýný, seçimle iþbaþýna gelenlerin halkýn dýþ politika dahil her alandaki taleplerini dikkate almak zorunda olduðunu göremediler.
Kudüs, Filistin, Camp David gibi konular gündeme geldiðinde rahatsýz oldular, hayal kýrýklýðýna kapýldýlar. Hayal kýrýklýklarýný da yazdýklarý makalelere, haberlere, Suriye baþta olmak üzere uygulamaya koyduklarý siyasete yansýttýlar. Bugün Batý basýnýnda yayýnlanan hemen her yazýda Tahrir-kýrýklýðýnýn izlerine rastlamak mümkün.
Baþta Commentary olmak üzere, Amerika’da yayýnlanan haftanýn ve ayýn tüm kanaat dergilerinde bu rahatsýzlýðýn, hayal kýrýklýðýnýn etkisini görmek mümkün. En alakasýz National Geographic bile bir Mýsýrlýnýn aðzýndan hayal kýrýklýðýný okuyucusu ile paylaþýyor. Aslýna bakarsanýz bu tartýþma büyük ölçüde Türkiye’ye yönetilen “Eksen Kaymasý” “suçlamasýna” benziyor.
***
Hatýrlayacaksýnýz, Ýsrail’i eleþtirene kadar ekseni konusunda þüphe bulunmayan Türkiye önce 2008- 2009 Dökme Kurþun operasyonuna gösterdiði tepkiler, sonra da Davos’ta Baþbakan Erdoðan ile Cumhurbaþkaný Peres arasýnda yaþanan gerilim yüzünden Batý’dan uzaklaþmakla, sýrtýný Avrupa’ya dönmekle “itham edilmiþti”.
Kimse Ýsrail’in yaptýklarýný sorgulamamýþ, sanki Davos gerilimi durup dururken çýkmýþ gibi davranmýþtý. Þimdi ayný yaklaþým tarzý, ayný senaryo Mýsýr için ve dolayýsýyla da bölgenin tamamý için bir kez daha sahneye konuyor. Ýtirazlara sebep olan Filistin sorununun çözümünden ziyade sokaktaki insanlarýn talepleriyle uðraþýlýyor.
Halbuki sorun ne Müslüman Kardeþler’de, ne de Selefiler’de. Sorun Filistin meselesinin yýllardýr çözülememiþ olmasýnda. Sorun siyasetin demokratikleþmesinde, halkýn taleplerinin dikkate alýnacak olmasýnda.
Dünyanýn anlamasý gerekiyor ki Filistin sorunu var oldukça Ortadoðu’da siyaset durulmayacak. “Demokratikleþme” ise liberallerin varsaydýðý gibi Filistin için bir þey yapýlmadan barýþ getirmeyecek. Kaldý ki bugün Mýsýr’da iktidarda hala askerler var. Ve onlar Ýsrail’e verilen gazý kesiyor, sýnýrda tatbikat düzenliyor...