Türkiye sorunlarý çok olan bir ülke. Komþularýyla da sorunlarý var, kendi içinde de ziyadesiyle sorundan muzdarip. Hiçbiri tek taraflý olmasa da Ermenistan’la aramýz bozuk, Kýbrýs’ýn bir tarafýyla küsüz, Irak yönetimiyle baþýmýz dertte, Suriye’yle iliþkimiz karmaþýk. Ýçeride de Kürt sorunumuz var, ifade özgürlüðü tam olarak saðlanabilmiþ deðil. Hukuk sistemimiz problemli. PKK hala ciddi bir tehdit olarak ayakta. Polis deseniz orantýsýz güç kullanabiliyor.
Ýsterseniz bu listeyi sayfalarca uzatabiliriz. Ýçine Ýran’ý, Afganistan’ý, hatta Pakistan’ý katabiliriz. ODTÜ olaylarýndan, Roboski’de yaþanan trajediden bahsedebiliriz. Biraz daha karamsarlýk isterseniz Avrupa’daki mali krizin Türkiye ekonomisine etkisini, Amerika’daki mali uçurum tartýþmasýnýn resesyonu nasýl tetikleyeceðini sorunlar envanterimize ekleyebiliriz.
***
Ýsterseniz Pasifik’e uzanýp adalar krizinden, Çin, Tayvan, Japonya, Vietnam, Avustralya’nýn nasýl karþý karþýya kalabileceklerinden de söz edebilirsiniz. Ama ben bugün sorunlardan deðil Türkiye’nin sorunlarla baþ edebilme kapasitesinden bahsedeceðim. Ne de olsa bugün yýlýn ilk günü. Ancak yanlýþ anlaþýlmasýn kapasitenin var olmasý sorunlarý mutlaka çözülebileceði anlamýna gelmez.
Kapasite, sorunlarýn yönetilebilme imkanýna referans verir. Mümkün olan en az zararla atlatýlmasýna olanak tanýr. Çözüm genellikle soruna taraf olan tüm aktörlerin ortak katkýsý ile gerçekleþir. Fakat kapasitesi olan aktörler sorunlarý kendi çýkarlarýna uygun biçimde yönetebilirler, yönlendirebilirler. Türkiye de giderek daha fazla bu tür aktörlerden biri olmaktadýr.
Her þeyden önce dünya siyasetinin temel kýrýlma noktalarýna paralel olarak Türkiye’nin aðýrlýðý artmaktadýr. Medeniyetler çatýþmasý tezlerinin akýllarý rehin aldýðý, Afganistan’dan, Pakistan’da, Yemen’de, Irak’ta ve Suriye’de bunca olaylarýn yaþadýðý bir dünyada Türkiye, beðensek de beðenmesek de, model olarak görülen ve gösterilen bir ülkedir.
Arap Baharý metaforu ile özdeþleþen siyasi sismik deðiþim Türkiye’nin model olma ve alýnma özelliðini pekiþtirmiþtir. Mýsýr’da, Tunus’ta, Libya’da ve daha pek çok yerde farklý parti ve gruplar Türkiye örneðine bakmakta, ondan kendileri için dersler çýkartmaya çalýþmaktadýr. Türkiye modeli Camp David düzeninin bekasýný arzulayanlar için de önemlidir.
TESEV bünyesinde gerçekleþtirilenler baþta olmak üzere pek çok düþünce kuruluþu tarafýndan yapýlan çalýþmalar Arap dünyasýnda Türkiye’ye karþý sempati olduðunu göstermekte, model olarak algýlandýðýna iþaret etmektedir. Bu algýlama biçimi Türkiye’nin hem bu bölgeyle hem de dünyanýn geri kalanýyla olan iliþkilerinde özgül aðýrlýðýnýn artmasýna neden olmaktadýr.
Türkiye ekonomisinin son yýllarda göstermiþ olduðu performans da bu aðýrlýðýn artmasýnda çarpan etkisi yapmaktadýr. Günümüz Türkiye’sinde düþünce kuruluþlarý kurulabiliyorsa, onlar dünyanýn dört bir tarafýnda konferanslar düzenleyebiliyorsa, yardým kuruluþlarý Somali’ye kadar uzanabiliyorsa, Afrika’nýn ve Asya’nýn dört bir tarafýnda cemaat okullarý açýlabiliyorsa nedeni Türkiye’nin ekonomik baþarýsýdýr.
Yetersiz bulsak da Türkiye’nin demokratikleþmesi de model olarak alýnmasýna ve diplomatik manevra kabiliyetinin artmasýna neden olmuþtur. Kýbrýs sorununun çözümünü alýþýlmýþ parametrelerin ötesinde konuþabiliyorsak, soykýrýmdan “sözde” demeden bahsedebiliyorsak, Kürt olmak ayýp olmaktan çýkmýþ ve meþru bir kimlik haline gelmiþse, Türkiye’nin biraz daha demokratikleþmesi, özgürleþmesi, tabularýndan kurtulmasý sayesinde olmuþtur.
***
Kabul edelim ki bazýlarý tesadüfi olsa da pek çok deðiþim siyasi iktidarýn bilinçli tercihleri ve üstlendiði risklerle gerçekleþmiþtir. Dýþ politikadaki açýlým Davutoðlu’nun, benim de zaman zaman eleþtirdiðim, vizyonuyla ve uygulamasýyla birlikte gelmiþtir. Türkiye Makedonya’dan Suriye’ye pek çok ülke ve bölge üstünde söz sahibiyse hayata geçirdiði politikalarý yüzündendir. TÝKA böylesine etkinse, Yunus Emre Merkezleri kurulduysa tesadüften deðil tercihtendir.
Ayný þey Kürt sorunu için de geçerlidir. Baþbakan Erdoðan risk alýp PKK ve Öcalan ile görüþmelere imkan tanýmýþ olmasa dünkü gazetelere yansýyan çözüm planýndan söz etmemiz mümkün olmazdý. Kürt sorununda þiddet siyasetin aracý olmayý daha uzun yýllar sürdürürdü. Ýsrail ile iliþkilerin normalleþmesi yolunda adým atýlmasý, Türkiye’nin deðiþen bölgesel koþullara uyum saðlamasý da siyasi risk almadan zordu...