Sorunu adlı adınca tartışma zamanı

Gezi’nin artçı eylemleri sürdükçe içim ‘cız’ ediyor; her eylemin yeni kayıplara yol açabileceği endişesi sebebiyle... Ahmet Atakan’ın ölümüyle son ayların toplumsal olaylarında verilen kayıpların sayısı altıya ulaştı...

İçim kan ağlıyor...

Toplumsal olaylarda kayıp verilmez mi? Keşke verilmese, ancak maalesef eylemler kayıplara yol açabiliyor. Böyle durumlarda hep olduğu gibi, her ölüm, önce eylemlere müdahale eden polise, sonra düzen sağlama amacıyla güvenlik güçlerini görevlendiren siyasi iktidara, ardından da devlete fatura ediliyor.

Her kayıp yeni ölümlere sebep olabilecek eylemleri tetiklediği için tam bir kısır döngü yaşanıyor...

Şimdiye kadar hayatlarını kaybedenlerin bir istisnasıyla aynı kentten (Hatay) ve aynı mezhepten (Alevi) olması, yaşananlara farklı bir veçhe de veriyor...

Eylemler, başta hangi sebeplerle başlamış olursa olsun, sonradan aldıkları biçimiyle, çok nâhoş bir tabloya dönüşmeye başladı. Doğru teşhis konulmakta ve o teşhise uygun tedbirler alınmakta gecikilirse, hepimizi derinden üzebilecek bir tabloya...

Çoğunluk ortak özelliklere sahip olsa da, ülkemiz, tek bir ırka, dine ve mezhebe üstünlük sağlayan bir sistemle yönetilmiyor... Herkesi, kimliklerini koruyarak kucaklamayı amaçlayan bir sistem bu. Eksikleri, hâlâ geliştirilmesi gereken aksaklıkları yok mu? Var ve bunların da zaman içerisinde telâfi edilmesi şart. Daha özgürlükçü, daha çoğulcu ve katılımcı olması hedeflenen ‘yeni anayasa’ ile eksiklerin, aksamaların telâfisi bekleniyor...

Artık ‘Kürt sorunu’ ile adlı adınca hemhal olabiliyoruz; sorunu bütünüyle ortadan kaldıramasak bile üzerinde görüşüp tartışarak çözümü yolunda adımlar atmaya da başladık. Hâlâ bütün yönleriyle açıkça tartışamadığımız, kendini iyice dışarıya vurmaya başlamış ‘Alevi sorunu’ ile de yüzleşmemiz artık gerekiyor.

Tartışmayınca sorunlar ortadan kalkmıyor; tam tersine, görmezden geldiğiniz ve çözmek için çaba göstermediğiniz sorunlar giderek içinden çıkılamaz hal de alabiliyor. ‘Alevi sorunu’ henüz o durumda değil; çok şükür değil...

Yaşını başını almışlar, bugünün dünden daha iyi olduğumuzun farkındalar; varolan sorunlara çözümün mümkün olduğunu da biliyorlar... Ancak gençlerin acelesi olduğu anlaşılıyor; toplumsal olaylarda en önde onları görüyorsak, Tuzluçayır’da ilk adımı atılan projeyle cami ile cemevini ‘eşit’ sunmanın anlamını bile idrak edemedilerse, sebebi herhalde budur...

‘Kimlik’ konusuyla ilgili sorunlar hafife alınmaya gelmiyor. Yıllar ve yıllar boyu kendilerine giydirilmeye çalışılan ‘kimlik’ ile yaşadıkları uyuşmazlık ve buna karşı verdikleri mücadele sayesinde, Ak Parti’yi kuran ve destekçisi olan çekirdek kadro, bu durumu en iyi anlayabilecek insanlardan oluşuyor... Neye inanacaklarını, nasıl yaşayacaklarını —giyecekleri giysilere kadar— belirlemek isteyen bir anlayış, sonunda, iflâs bayrağını çekmek zorunda kalmadı mı?

Zaten bu yüzden, önceki hükümetlerin görmezden geldiği konuyla ilgilendi Ak Parti; başlattığı ‘Alevi açılımı’ bu ilginin sonucudur... Şimdi sıra, o açılımdan öğrenilenler istikametinde, toplumu rahatlatıcı politikalar ve tavırlar belirlenmesinde...

Polisi biraz geriye çekip sosyologları devreye sokmanın zamanı...