Anlıyoruz tabii... Hırçınlığının nedenini anlıyoruz... “Kiracı-ev sahibi” metaforuyla bize neyi anlatmaya çalıştığını anlıyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu, bu durumda, “kiracı” oluyor.
Ve mahkemenin (yani yüzde 30’luk kitlenin) verdiği “tahliye” kararına direniyor.
Önce prensipte anlaşalım:
Yüzde 30, Kılıçdaroğlu’na “Sen bu işi beceremedin. O koltuğu bırakmalısın” anlamına gelmiyor mu?
Geliyor.
Bu durumda, Kılıçdaroğlu’nun, delege ve taban baskısını dikkate alıp, bir an önce o koltuğu bırakması gerekiyor mu?
Gerekiyor...
O halde burada, genel başkanını “işgalci” konumuna düşüren Muharrem İnce haklı.
Devam edelim...
Muharrem İnce, Cumhurbaşkanı adayı ilan edildikten sonra, Kılıçdaroğlu’na, “Genel başkanlık yarışında hiçbir zaman karşınıza çıkmayacağım” diye söz vermiş mi?
Vermiş...
Hem söz verip, hem muhtemel rakip olarak Kılıçdaroğlu’nun karşısında konuşlanmak “ahlaken” sıkıntılı mı?
Sıkıntılı...
İnce’nin, “Ben kurultay talep etmiyorum. Ama kurultay talep ederse göreve hazırım” demesi, zevahiri kurtarmaya, yani ahlaken sıkıntılı durumu ortadan kaldırmaya yeter mi?
Yetmez...
Burada kim haklı?
Elbette, “Koltuğum da, koltuğum” diyen, başka da bir şey demeyen Kılıçdaroğlu haklı.
İkilinin amansız dalaşı nerede biter, nihai olarak ipi kim göğüsler bilemiyoruz ama “ahlaken sıkıntılı” durumunu tavzihte zorlanan Muharrem İnce, tabir-i amiyane ile “yardırmaya” devam ediyor.
En son, “Erdoğan seçilirse dolar 8-10 lira olur” açıklamasında kalmıştık.
Bu açıklamasını, sosyal medya hesabından paylaştı.
Sonra, niyeyse, sildi...
Niye acaba?
Bu iddiasına mesnet teşkil eden enformasyonu, kimliklerini sır gibi sakladığı “Amerikalılar”dan mı almıştı?
Hâlâ cevap bekliyoruz...
Ahlaken sıkıntılı tutumların sahibi İnce’nin son “sıkıntılı” açıklaması şu:
“Biz Milli Mücadeleyi gerçekleştiren partiyiz...”
Değilsiniz Muharrem Bey...
Siz Milli Mücadeleyi gerçekleştiren parti değilsiniz...
Siz, Milli Mücadeleyi gerçekleştirenleri tasfiye eden partisiniz.
Bir de “düzeltme” niyetine buyurmuşsunuz ki, “Cumhuriyet’in ilk döneminin bazı hatalarını ve günahlarını hiç kimseyle paylaştırmadan tamamen CHP’nin üzerine yıkıyorsunuz... Ama sıra Milli Mücadele’ye geldiğinde ‘Hayır, CHP yapmadı, bütün millet yaptı’ diyorsunuz... Yani hata söz konusu olduğunda yükle CHP’ye...”
Elbette, “Hayır, CHP yapmadı” diyeceğiz. Çünkü Milli Mücadele CHP’nin eseri değildir.
Halkın, yani “parlamento”nun eseridir...
Milli Mücadeleyi yürüten parlamento, 1923 yılında tasfiye edildi... Yerine kurulan “yeni” parlamento (muhalifler baskı üzerine seçime katılmadılar) hem “Lozan kararlarını” imzaladı, hem de toplantı yeter sayısının bulunmadığı bir oturumda Cumhuriyeti ilan etti.
Ortada CHP diye bir şey yoktu...
CHP herhangi bir şeyi kurmuş ya da inşa etmiş değildir.
CHP, bilakis, inşa edilmiştir... Bir diğer ifadeyle, yönetimi eline geçiren “kadro” tarafından “sonradan” kurulmuştur: Devletin kurduğu partidir.
Dolayısıyla, Cumhuriyet’in ilk döneminin bazı “hataları ve günahları” tamamen partinizin marifetidir.
Bilin de, öyle konuşun.
Hiç değilse, kendi partinizin tarihini bilin...
Küçük bir mola... Bayram sonrası (Salı günü) buluşmak üzere, izninizi rica ediyorum. İyi bayramlar.