Kýlýçdaroðlu, elektrik zammýný protesto etmek için bir tuhaf eylem gerçekleþtiriyor. Harcadýðý elektriðin borcunu yatýrmayacaðýný söylüyor, 'Gelsinler-kessinler.' diyor. Ve kesilmiþ de.
Kanun düzenine karþý bir 'itaatsizlik çaðrýsý deðil bu.' diyor, ama, bir parti liderinin þahsî bir tavrý sadece onu ilgilendirmez; tarafdarlarýna bir çaðrýdýr, onun her davranýþý.
Ýran'da 44 sene önce, 1978'lerde, Þah aleyhinde kitlevî, milyonluk dev gösteriler baþladýðýnda, inkýlabçý kitleler kendi aralarýnda, 'Þahlýk rejimini çökertmek için elektrik, su, gaz vs. faturalarýnýn ödenmemesi' kampanyasý baþlatmýþlar ve bu çaðrý geniþ çapta uygulanmýþ ve Þahlýk rejimi, on milyonlarca abonelerin elektrik, su ve gaz sayaçlarýný kapatacak eleman bile bulamamýþtý.
Þimdi, Kýlýçdaroðlu'nun eylemi de öyle bir niyet taþýmaktadýr, aslýnda. Her ne kadar 'halkýn meselelerine iktidarýn dikkatini çekmek için böyle yaptýðýný' söylüyorsa da, elektrik zammýný protesto etmek için hiç kullanmaz veya az kullanabilir. Ama, öyle yapmýyor, topluma, 'Siz de benim gibi borcunuzu ödemeyin.' çaðrýsý yapýyor. Herkes tarafýndan örnek alýnmasý halinde, sosyal hayatý felç etmeye yönelik bir yöntem geliþtirmeye çalýþýyor; bütün halkýn hakkýna giriyor.
*
Siyasetçi, toplumun dertlerine çare arayan ve gösteren kiþidir; daha doðrusu, öyle olmasý gerekmektedir.
Kýlýçdaroðlu ise, bunlarý düþünmek yerine, sahte sahneler bile oluþturmaktan fayda umuyor ve kendisinin çaðrýsýna katýlan ve 'Bizim elektriðimizi de kestiler.' diyen bir ailenin mum ýþýðýyla aydýnlatýlan evini ziyaret edip, romantik manzaralý fotoðraflar veriyor ve 4 milyon kadar abonenin daha elektriðinin kesik olduðunu söylüyor. Enerji Bakaný Fatih Dönmez ise, ülke çapýnda sadece 278 bin sayacýn kapatýldýðýný, bunun da 'binde 6' olduðunu açýklýyor.
Ayrýca, Enerji Bakaný, onun ziyaret ettiði evin elektriðinin kesik olmadýðýný söyleyince Kýlýçdaroðlu 'belge isterim.' diye dikleþiyor.
Bunun üzerine, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlýðý da, 'akýllý sayaç'larýn, elektrik tüketim ve kesinti bilgilerini hâfýzâsýnda muhafaza ettiðini, Kýlýçdaroðlu'nun gittiði evdeki sayacýn, ziyaret saati olan 18:18 ile 21:31 arasýnda enerji kullanýmýnýn olmadýðýný ve saat: 21:31'den sonra yine elektrik kullanýldýðýný açýkladý.
Bakan Fatih Dönmez de; "Sn. Kýlýçdaroðlu; anlaþýlan o ki, elektrik sayaçlarýnýn artýk 'akýllý' olduðunu (...) bilmiyorsunuz. Bunlarý bilseydiniz o iddialarda bulunamazdýnýz, iþte isbatý!" dedi.
Bazý siyasetçilerin gözleri iktidar hýrsýyla kararýyor; ama, biraz da yüzleri kýzarsa.
Güzel laflar etmek ayrýdýr, uygulamada isabetli olmak çok daha ayrý.
*
**
Ve 'Genç Erbakan'ý dinlerken
Fatih Erbakan'ý dinledim, geçen akþam HT'de.
Ýlginçti.
Her soruya sanki kurulmuþ bir saat gibi, yüz hatlarýnda hiç bir mimik olmaksýzýn, donuk bir konuþma tarzý ve muntazam cümlelerle duraklamaksýzýn, makineli tüfek gibi cevap veriyor. Rahmetli babasýnýn konularý anlatýrken ki mimiklerini, tavýrlarýný videolardan izlemesinde fayda vardýr herhalde.
Ýktidara gelseler, her þeyin, 1-2 sene içinde düzeltilebileceði gibi iddialarda bulunuyor.
Bu arada, Devlet'in yüzde 8,75 faizle dolar borç aldýðýný, Kýlýçdaroðlu'nun bu durumu eleþtirdiðini söylüyor ve 'Ýyi ama, sizin Ýstanbul Belediyeniz de yüzde 11,75 faizle dolar borçlanýyor.' diyordu. Sahi, Kýlýçdaroðlu ne der buna?
F. Erbakan, ayrýca Türkiye'nin gaz ihtiyacýný Ýran'dan karþýlamasýný da söylüyor; ama, Ýran'ýn kendi iç tüketim ihtiyacý gerekçesiyle Türkiye'nin gazýný defalarca kestiðinden habersiz gibi.
F. Erbakan'a, '23 Nisan mesajýnda Atatürk'e hiç yer verilmemesinin sebebi'nin sorulmasý üzerine, 'o mesajlarýn metinlerinin arkadaþlarca hazýrladýðýný' söyleyip, 'Olabilirdi elbette.' diye yan çizen bir izah getirmekle kalmýyor; babasýnýn, 'Atatürk hayatta olsaydý, Refah Partili olurdu.' sözünü tekrarlýyor ve de Mustafa Kemâl döneminde 'takib olunan siyasetin çok yerinde olduðunu' da söylüyor.
Bu arada F. Erbakan da Suriye siyasetinin bataklýk olduðunu söylüyor, 'Suriye Buhraný'nýn Türkiye tarafýndan çýkarýldýðý' gibi aðýr bir suçlama yapan T. Karamollaoðlu'nu hatýrlatacak þekilde.
Hâlbuki, Suriye'yle hiç sýnýrý olmayan Amerika, Rusya ve Ýran'ýn uzaklardan gelip Suriye'de ne yaptýklarýný sormasa bile, Türkiye'nin Suriye'yle olan 910 km.lik sýnýrýna ve 100 sene öncesine kadar da tam 400 yýl birlikteliðine iþaret ederek, Türkiye'nin o ülkedeki iç-savaþa ilgisiz kalamayacaðýný izaha yeterdi.
*
Ve, bir diðer konu.
*'Önce iman mý, ahlâk mý?' diye sorulmasý bile sýkýntýlý bir ruh halini yansýtýr.
Sözcü gazetesinden Ayþe Sucu, 'Ýslâm'ýn önceliði, iman mýdýr, ahlâk mýdýr?' baþlýklý bir makale yazmýþ, evvelki gün.
Ve, iman edenlerin birçok yanlýþlar yaptýðýna dair nice menfi örneklere iþaret ettikten sonra, bu konuda, 'rasyonel gerçekliklerden hareketle tartýþýlmadan insanlýk hakikatine uygun sonuçlara ulaþýlamayacaðýný görmek zorundayýz.' diyerek, 'ahlâk dinden önce gelir.' gibi hükümlere varmýþ.
'Ýmandan önce ahlâk' denilirse, 'Ýman olmasa da olur.' mânâsý ortaya çýkmaz mý? Ama, o zaman, insanlýða, ilk insandan itibaren enbiyaullah/ ilâhî peygamberler eliyle sunulan 'iman ve onun gerektirdiði disiplinler boþuna mýydý?
Allah'a inananlar, ilk insandan beri insanlara gerçek 'ahlâk'ý öðretenin, ' ilâhî iman' olduðunu temel alýrlar. Beþerî kaynaklý ahlâk teorileri ise, imanî bir temelleri olmadýðý için, insan davranýþlarýnda þahsî bir âdet ve tercih olmaktan öte bir mânâ ifade etmezler.
Tekrar edelim; âdet ve þahsî tavýrlarýmýzý yansýtan ahlâk, iman oluþturmaz; 'iman' ise, bize kendi çerçevesi içinde 'ahlâk' ölçüleri verir; ondan ne kadar uzaklaþýlýrsa, fýtrattan da o kadar uzaklaþýlýr.
*