Soy-sop

Ýnsanlarýn iyi, ihtiyatlý ve dikkatli þoför olmalarý onlarý mutlakâ kazâdan korumaz.

Öylesinizdir, gider arabanýzý nizâmî olarak park edersiniz ama siz birkaç dakýykalýðýna ayrýldýðýnýz sýrada hýyarýn biri gelip güm diye yandan bindirir.

Ondan sonra ayýkla pirincin taþýný!

Bunun gibi yine köþenizde oturmuþ Kýsâs-ý Enbiyâ kýraati ve ibâdetle vakit geçirirken tutar ayarsýzýn biri soyunuzla sopunuzla uðraþmaya baþlar ve aklý sýra ifþaatde bulunur.

Efendim, neymiþ?

Namlý Türk Irkçýsý Nihâl Atsýz (1905-1975) Türk Irkýndan deðilmiþ!

Sonra hýzýný alamayýp ekliyor:

Ömer Seyfeddin (1884-1920) ve Ahmed Hikmet Müftüoðlu (1870-1927) da deðilmiþ.

Hazýr elin deðmiþken hiç eksik býrakma bâri!

Atatürk, Ýnönü, Kâzým Karabekir, Fevzi Çakmak, Mehmed Emin, Yahyâ Kemâl, Attilâ Ýlhan da deðil!

Çünki nedenmiþ? Çünki basîret sâhibi Türkler milliyetçilik yapmazmýþ, sebebi de milliyetçiliðin “bölücülük” anlamýna gelmesiymiþ!

Herhalde halýnýn altýna süpürmeli demeye getiriyor ama orada da aksi gibi artýk pek yer kalmasý, neyse...

Önce þunu belirteyim:

Ben Arnavut asýllý bir Mehmed Âkif’i (eðer öyleyse!) Türk asýllý bir Mümtaz’er Türköne’ye kat-be-kat tercîh ederim!

Neden?

E, Kardeþim, mal meydanda!

Üstelik Atsýz ýrkçý olduðu için böyle hususlara önem verirdi ama ben ýrkçý olmadýðýmdan atalarýmýn hangi ýrkdan geldiði benim için öyle aman aman bir mesele de deðildir.

Yazarken aklýma geldi: Türköne benim Türk ýrkýndan olmadýðýmý belirtiyor ama hangi ýrkdan olduðumu söylememiþ. Merakdan çatlayacaðým; Rum mu, Ermeni mi, Yahudi mi, Rus mu, Boþnak mý, Sýrp mý, Fars mý... ne?

Bu mevzû gayrý-muayyen aralýklarla onyýllardýr temcid pilavý gibi ýsýtýlýp ýsýtýlýp masaya getirilir.

Psikopatolojide buna gâlibâ “verbal mastürbasyon” diyorlar.

Hem “Ömrümün Ýlk 65 Yýlý” adlý kitabýmda, hem daha önce yazdýðým gazetelerde ve hem de sâdece “Star”da üçüncü keredir bu ipe sapa gelmez husûsa deðinmek zorunda býrakýlýyorum. Ne alâka-bahþ konuymuþ!

Kaldý ki Türkiye Selçuklu-Osmanlý mîrâsýndan doðma bir ülkedir. Bu mîrasdan yirmibeþ civârýnda baðýmsýz devlet ve millet doðmuþdur. Biz yaklaþýk 950 sene birbirimizle karýþarak tekevvün etdik. Belki bâzý kýrsal bölgelerde vardýr ama hangimiz ýrkî mânâda “saf” olduðumuzu iddia edebiliriz?

Ben bugün kendimi “Türk” olarak niteliyorsam bu, bendeki “mensûbiyet unsurlarý”nýn o yana yönelik olmasýndandýr. Kimse beni Türk olmaya, yâhut en azýndan öyle görünmeye icbâr etmiyor. Zâten Anayasamýzdaki Türklük kavramý da soy-sop esâsýna dayalý deðil.

Kaçdýr yazýyorum ve benden baþka da pek çok yazan olmuþdur; “millet” baþka “milliyet” baþka bir þeydir!

Kolay anlaþýlabilmesi için þöyle de diyebiliriz:

Millet “politik” milliyet ise “teknik” bir kavramdýr.

Birincisini deðiþtirmek mümkin ise de ikincisi deðiþemez! Doðumla kendiliðinden teþekkül eden bir özellikdir!

Onun içindir ki kavmiyetin belirtilmesi gereken yerlerde meselâ “Ermeni asýllý Türk” vs. denir.

Ben isteseydim, zâten ömrümün önemli bir bölümü de orada geçdiðinden, Alman uyrukluðuna geçerdim. O zaman “Türk asýllý Alman” olurdum. Böyle yapsaydým üstelik hayâtým daha da kolaylaþýr, meselâ yetmiþ iki ülke için vize alma derdinden kurtulurdum. Ben bunu 12 Eylül Nâmussuzlarý ülkenin anasýný bellerken bile yapmadýðýma göre bunun bir anlamý olmasý gerekir, n’est-pas?

Odun kafalý olduklarýndan yine de anlamayanlar için þöyle söyleyeyim:

Ben böyle davranmakla o hâin zorbalara bu ülkede benim de bir hakkým bulunduðu mesajýný veriyordum! Yoksa kolay kolay çekilir belâ deðildi.

Daha söylenebilecek çok þey var ama þimdilik bu kadarý yeter.

Bakýnýz insaný ne pestekerâni iþlerle uðraþtýrýyorlar!