Statükonun bekçisi, saldırının parçası

16 Nisan’da cevaplanmak üzere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına çok net bir soru yöneltiliyor:

Bundan böyle Türkiye, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle yönetilsin mi?

İki türlü cevap verilebilir bu öneriye. İki cevap da meşrudur.

Ancak hayır cevabı etrafında pek de hayırlı olmayan bir melanet birikmekte.Demokratik bir halk oylamasına zorla dahil olan demokrasi ve hukuk dışı unsurlar “hayır”ı kanlı elleriyle kirletmekte, canına kast ettikleri on binlerce insanın vebalini hayır’a yüklemekte.

Asıl sarsıcı ve yıkıcı olan ise hayır diyen meşru yapıların bundan rahatsız olmaması.Terör örgütlerinin kampanya ortaklığına rıza göstermesi, hayır’a yapılan desteği koşulsuz kabul etmesi.

***

Blokların kimlerden oluştuğuna bakmak cevapları anlamak açısından çok önemli. İttifaka dahil olanların sicili, evet diyenlerle hayır diyenlerin Türkiye’nin geleceği için ne planladığını da yeterince açıklayacaktır çünkü.

Evet diyenler, Türkiye’nin vesayetten, bürokrasiden, koalisyonlardan, çift başlılıktan, siyasi-ekonomik istikrarsızlıktan kurtulmasını ve büyüyüp güçlenmesini isteyen, geçtiğimiz on yıllar boyunca bu ideal için mücadele eden “milli demokratlar”.

Türkiye’nin meseleleriyle dertlenen ve çözüm için çabalayanlar.

Evet’in ana kütlesini AK Parti ve MHP tabanları oluşturuyor. Bu blok Türkiye’nin bekasının evet’e bağlı olduğu görüyor, Türkiye’ye saldıran terör ve istihbarat örgütlerinin açıkça hayır demesini kendi tezlerinin sağlaması olarak değerlendiriyorlar.

***

Hayır bloğu ise tuhaf ve ürkütücü bir karma doğrusu. Hayır’dan Türkiye’ye hayır gelmeyeceğini göstermesi bakımından da çok net.

Zira meşru partilerle terör örgütleri, Türkiye düşmanlığını açık eden barbar Avrupa ile kendi ülkelerinin menfaatini kollayan yabancı istihbarat örgütleri yan yana durmuş “hayır” diyorlar.  

Teröristler ve yabancı istihbarat örgütleri için veya Türkiye’yle rekabet edemeyip açıkça düşmanlık eden barbar Avrupa için izah lüzumsuz.

Hele de küresel büyük bir çalkalanmanın eşiğindeyken. Ülkeler parçalanıp haritalar değişirken. Ve menfaat savaşları vahşi bir hal almışken…

Keza HDP’nin PKK’dan farklı tutum almasını beklemek için de görünür neden yok. Geçelim.

Ama CHP’de duralım.

***

CHP statükoyu bekler, vesayete yaslanır. Siyasete ve kendisine inanmadığı ve halkı da kendine ikna edemediği için iktidar yüzü görememektedir.

Bunlar ortadaki gerçekler.

Nitekim 15 yıldır iktidarda olan AK Parti için tedirginlik sebebi bile değil CHP. Yarı ölü bir ana muhalefet partisi.

Hayatın cıvıltısı CHP’nin hep uzağında yaşandı o yüzden; Türkiyelilerin değişim ve gelişim isteği AK Parti’nin eliyle gerçekleşti.

Bugün de öyle. Her ne kadar kampanyasında çocuk yüzleri kullansa da insanlara çocuklarını teslim etmek isteyeceği düzeyde güven telkin etmiyor yazık ki CHP.

Baksanıza şu konjonktürde dahi, yüzlerini alanlarda gezdirdiği o masum çocukları terör örgütleriyle aynı yerde hizalıyor! Terör örgütlerinin istediği Türkiye’yi çocuklara reva görüyor!

***

Peki, bunu niye yapıyor? Ya da şöyle sorayım: CHP kendi tercihinin terör örgütlerinin hayır’ıyla aynı olmadığını izah etmek için neden iki çift laf etmiyor?

Bana göre; hem tembel hem faydacı olduğu için etmiyor.

Teröristlerin, yabancı istihbaratların, ırkçı Avrupa’nın evet’e yönelik saldırılarının hayır oylarını artırmasını umuyor çünkü.

Terör örgütlerinden de gelse beleş desteğe hayır diyemiyor.

Çünkü CHP’nin Türkiye’ye herhangi bir konuda herhangi bir önerisi yok.

Çünkü çalışması yok, emeği yok, ülkenin derdiyle dertlendiği yok.

Anayasa değişiklik teklifi önce komisyona sonra Meclise geldiğinde de istemezuk dışında söz söylemedi CHP.

Parlamenter sistemi savundu ama yasama faaliyetine katılmadı.Ne olmasını istiyorsa onunla ilgili bir taslak hazırlayıp kamuoyuna sunmadı.

Şu an da öyle. Şilili reklamcının yazıp ellerine verdiği sloganları tekrarlamak dışında bir zahmete katlanmıyor CHP.