Ýki gündür cumhurbaþkaný adaylarýnýn geleceðe dair düþüncelerini takip ediyoruz. Önce Ekmeleddin Ýhsanoðlu, sonra Recep Tayyip Erdoðan dünyayý nasýl algýladýklarýný ve geleceðe dair düþüncelerini paylaþtýlar.
Sýradan günler yaþamadýðýmýz ortada. Türkiye’nin siyasi mimarisi tepeden týrnaða deðiþiyor. Bir baþka ifadeyle siyasi sistem deðiþiyor. Bu deðiþimin önümüze neler getireceðine dair sorularýn bir kýsmý, belki de sistemin iþlemeye baþlamasýyla birlikte anlamsýz hale gelecek. Ama sonuç itibarýyla eski dönemin/sistemin alýþkanlýklarý, zihinlerdeki bazý sorularý þimdilik canlý tutuyor.
Güçlü ve hýzlý karar alma özelliðine sahip bir liderliðin, Türkiye gibi iddialarý olan bir ülke açýsýndan önemi ortada. Türkiye’nin beklemeye tahammülü yok; hatta bir an bile durmasý, adeta on adým geriye düþmesi anlamýna geliyor.
Kuþkusuz kolay olmayacak. Burada sözünü ettiðim zorluk, sadece cumhurbaþkanlýðý yarýþýnda ortaya çýkan ayrýþmadan ibaret deðil. Sonuçta farklý adaylar var ve milletin tercihi, bu kez doðrudan bir dokunuþla Çankaya Köþkü’ne çýkacak.
Ancak ‘yeni Türkiye’yi geleceðe taþýmasý beklenen ‘yeni siyasi sistem’ beklenmedik zamanlarda beklenmedik direniþlerle karþýlaþacaktýr. Buna ne kadar hazýr olunduðunu ve bu engellerin nasýl aþýlacaðýný öngörmek sanýldýðý kadar kolay deðil.
Nitekim Baþbakan Erdoðan’ýn vizyon belgesini anlattýðý konuþmasýnda, oniki yýllýk iktidar dönemlerinde statükonun ve eski Türkiye alýþkanlýklarýnýn kendilerine çýkardýðý zorluklarýn altýný çizdi. Bu vurgu, sözkonusu alýþkanlýklarýn yeni dönemde de nüksetme ihtimallerine dikkat çekme þeklinde okunabilir.
Kaldý ki yakýn tarihteki geliþmeler gösterdi ki, ülkenin geleceðe dair her hamlesi, beklenmedik ittifaklarla engellenmek istendi. Kýsa bir süre önce yenilik ve deðiþim adýna hareket eden bazý yapýlar, özellikle de dini bir yapý bu gidiþatý durdurmak için her türlü yöntemi kullanabileceðini gösterdi. Bu tür arayýþlarýn ve gayrý meþru yöntemlerin yeni dönemde de sýkça karþýmýza çýkacaðýný unutmayalým.
Statüko derken elbette Mesnevi’deki fil hikayesini andýran biçimde herkes iþi bir yerinden tutarak tarif ediyor. Bunlarýn her biri gerçeðin bir parçasý, ama bütünü bize söylemeye yetmiyor.
Türkiye’de statüko, öncelikle yüksek bürokrasi, büyük sermaye ve bunlarýn tetikçisi medya eliyle þekillenen, ama sadece bunlardan ibaret olmayan devasa bir yapýya, ama ondan ötesi geniþ kesimlere bulaþmýþ bazý alýþkanlýklara karþýlýk geliyor. Kendisini yeni ve deðiþimci sayan pekçok kesim, farkýnda bile olmadan bu zihin dünyasýnýn, en azýndan alýþkanlýklarýn esiri olabiliyor.
Bu tür konulara öncülük etmesi gereken okur yazarlarýn, daha özenli bir ifadeyle entelektüel kesimin, beklenenden daha kötü bir performans sergilemeleri, statüko ile kurduklarý bu iliþkinin sonucu, hatta bedeli olarak okunabilir. Nitekim yakýn bir zamana kadar Kürt sorunu gibi devasa bir baþlýk üzerinden hükümete ve Erdoðan’ýn adýmlarýna destek veren kimi liberallerin, tam da bu alýþkanlýklarýn esiri olarak bambaþka bir dili tercih etmesi, üzerinden durmaya deðer bir nokta.
Statüko derken öyle bir köþede pinekleyip kalýn gözlüklerin arkasýnda iþler çeviren birkaç yaþlý bürokratý ya da benzer kareleri zihnimizde canlandýrmayalým. Aksine bu yapý kendi içinde son derece hareketli, farklý aktörleri kullanabilme yeteneði yüksek özelliklere sahip.
Yeni dönem, statükoyla daha sýký ve zorlu bir mücadele bekliyor bizi. Hafife almak gibi bir lüksümüz yok.