Böyle giderse “Türk” demek, neûzübillah, ahlâka aykýrý davranýþ sayýlacak! Yok efendim yasalarda “Türk” kelimesi geçerseymiþ Türk olmayanlar gocunurmuþ da onlara ayýb olurmuþ da estekmiþ de köstekmiþ!
Hani utanmasalar, daha doðrusu çekinmeseler “Türkiye” adýný da silecekler ki artýk ortada “ayýp” olacak hiç bir þey kalmasýn!
Ancak þöyle bir problem de çýkýyor tedrîcen:
Eðer “Türk”demek Kürd kardeþlerimizden nisbeten ufak bir bölümünü gocunduruyorsa “Türk” dememek Türk kardeþlerimizin tamâmýný gocundurmaz mý?
Onlar ki BM kaynaklarýna göre etnik olarak toplam nüfûsumuzun yüzde 80’ini, baþka kaynaklara göre yüzde 85’ini teþkîl ediyorlar. Kaldý ki yasalarýmýzdaki “Türk” kelimesinin “etnik” deðil “politik” anlamda kullanýldýðý da apâþikâre!
Bu ülkenin adý 12. Yy.’dan beri
“Türkiye” ve ahâlîsi de “Türk” olarak geçmiyor mu?
Üstelik adýmýzý koyanlar Avrupalýlar deðil miydi? Yâni biz kendimizi böyle adlandýrmadan önce dünyâ bizi böyle anmaya baþlamamýþ mýydý?
Dahasý “Türk” kelimesi, Hýristiyan ve Mûsevîler de dâhil olmak üzere, “Memâlik-iSelçûkiye ve Osmâniye”deki “tekmil” ahâlî için kullanýlmýyor mu idi?
Bu ne tehâlük ansýzýn böyle, Hanýmlar, Beyler?
Yangýndan mal mý kaçýrýyorsunuz?
Yoksa birileri kulaklarýnýza “Yaðma Hasanýn böreði!” diye mi fýsýldadý?
Ama yaðma yok!
Ýlle de yaðma var derseniz bizler de “Yaðma yaðmur, esme rüzgâr!” deriz olur biter!
Þimdi bir durum muhâkemesi yapalým:
Bu memleketde Türklerle Kürdler 950 yýla yakýn süre dostâne, hattâ birâderâne bir hayat sürdüler. 1930’lardan ve özellikle 12 Eylül 1980 nâmussuzluðundan sonra Kürdlere karþý aðýr haksýzlýklarýn revâ görüldüðü doðrudur.
Bugün ise bunlarýn tamâmýna yakýn bölümü giderilmiþ, geri kalanlarýnýn giderilmesi de planlanmýþken, tam böyle bir târihî momentumda hýr çýkarmanýn kime ne faydasý dokunacak?
Bu sualin cevâbýný doðru veren herkes Kürd separatizmi dâvâsýnýn da heriki taraf için hangi ölümcül tehlikeleri içinde barýndýðýný anlamýþ demekdir.
Oysa “Târih Baba” bizlerden bambaþka þeyler bekliyor.
Meselâ, þâyet merkezî hükûmetler birlik ve berâberliklerini saðlayamazlarsa bütün Kürdlerin Türkiye ile bir federasyon çatýsý altýnda yeni ve “tabii” bir teþekkül hâline gelmeleri böyle bir beklenti olabilir.
Böylelikle 1918’den sonra Batýlý müstevlîlerin Bölge’yi kasden bir ucûbeye döndürme planlarý da nihâyet yerini sýhhatli bir yeni yapýya kavuþu ve 90 yýl sonra huzûra kavuþulabilir.
“Tabii” sýnýrlarý içinde “tabii” ahâlîsini kapsayan bir Türkiye, birkaç yýl gibi kýsa bir sürede ekonomik yönden Avrupa’nýn en müreffehleri ve büyükleri arasýna katýlabilir.
Elbet bu geliþmeyi bir “kâbus” olarak deðerlendiren bâzý komþularýnýn, yâni bütün komþularýnýn ve daha uzakdaki bâzý “müttefikleri”nin engelleme çabalarýný akýllýca bertaraf edebilirse!
Unutmayalým ki barýþa en yakýn olunduðu anlar ekseriyetle savaþa da en yakýn olunan anlardan oluþabilir.
Ben iyimserim!
Yeter ki ilk adým olarak Türklerle Kürdler arasýnda 1071’de baþlayan ittifâký tekrar canlandýralým.
Buna “status quo ante” denir.
Önceki statüko!