Nazilerden kaçan Yahudi göçmenlerin gemisi
Ýþ ecnebilere gelince; hemen herkeste bir hoþgörü edebiyatýdýr baþlýyor. Ama tarih yazýmýmýzda Struma’nýn hala nasýl devletçi, milliyetçi yaklaþýmla ele alýnmaya devam edildiðini görmezden de gelemeyiz.
Bundan neredeyse çeyrek yüzyýl önce “Türkiye’de Millî Þef Dönemi (1938-1945)” adlý doktora tezimde Struma’yý, batýrýlýþýnýn üzerinden yaklaþýk 40 yýl geçtikten sonra, tarih yazýmýnýn artýk ayrýlmaz bir ögesi haline getirmiþtim. Kitabýmda dönemin basýn koleksiyonu arasýnda kalmýþ ve neredeyse unutulmuþ olan bu geliþmeyi, Ankara’nýn Almanya ile iliþkileri çerçevesinde deðerlendirmiþtim. Aradan geçen yýllar, Struma’yý tarihten alýp toplumsal ve siyasal hafýzamýza yeniden kazýdý.
Struma’nýn devletçi, milliyetçi anlatýmý
Struma’nýn trajik öyküsü, bizde devletçi, milliyetçi bir tarih yazýmýna da dönüþmüþtür. Burada artýk insanî yönlerden deðil de, trajedinin sorumlusunun aranýp bulunmasýndan ve mahkûm edilmesinden baþkaca hiçbir þey gözetilmez. Bu anlatýmýn tipik bir örneði, Çetin Yetkin’in “Batýlýlarýn Kirli Yüzü: Struma” adlý kitabýdýr. Yetkin, kitabýnda Struma’nýn trajedisini tamamen Ýngiliz politikasýna yüklerken, Almanya’nýn ve Romanya’nýn Yahudi karþýtý politikasýna hemen hemen hiç yer vermemektedir. Hatta “Struma’nýn batýrýlmasýnda Almanya’nýn doðrudan bir rolü de bulunmamaktaydý” demektedir. Oysa Almanya’nýn ve baðlaþýðý Romanya’nýn Yahudi karþýtý politikasý olmasýydý Struma benzeri olaylara hiçbir zaman rastlanmayacaktý. Yazara göre Türkiye Ýngiliz politikasýnýn baskýsý altýnda kalmýþtýr. Bir ölçüde Alman tehdidi de söz konusudur. Ancak Yetkin’e göre Türkiye, her þeye raðmen üzerine düþenleri bütünüyle yapmýþtýr ve olaydan hiçbir þekilde sorumlu tutulamaz.
Yahudiler Almanya'da özgür
Yazar, Refik Saydam’ýn baþbakan olarak 1939 yýlýnda mecliste okuduðu hükûmet programýnda, “Almanya’daki geliþmeler karþýsýnda Yahudilerin özgür ve eþit vatandaþlar olduklarýný belirtmek gereðini duydu” demektedir. Gerçekten mi? Tabiî ki Yetkin yanýlýyor… Anlaþýlan Saydam Hükûmetleri’nin (iki tane vardýr) hükûmet programlarýna ya hiç bakmamýþ ya da olmayan bir þeyi varmýþ gibi anlatýyor. Gerçekte her iki Saydam Hükûmeti’nin programýnda da Yahudilerle ilgili herhangi bir açýklama yoktur! Bu, benim “Geçmiþiniz Ýtinayla Temizlenir” kitabýmda sözünü ettiðim ve uyduruk tarihçilik saydýðým türden bir tarih anlatýmý ve aktarýmýdýr! Yine yazarýn iddiasýna göre, Saydam, “baþbakanlýðý döneminde Avrupa’dan gelen Yahudi mültecilere her türlü kolaylýðý gösterdi.” Sahiden mi? Bu saptamayý biraz daha yakýndan incelemekte yarar var: Resmî denetim altýnda bulunan Türk basýnýnda “davetsiz misafirler”den söz edilirken ve daha 1939’un aðustos ayýnda Ýzmir limanýna ulaþan ve 600 Çekoslovak Yahudisini taþýyan Parita gemisi, “serseri Yahudiler nihayet Ýzmir’den hareket ettiler” baþlýðý ile uðurlanýrken, sadece resmî politikanýn yansýmalarý görülüyordu.
Türkiye göçmen kabul edemez!
Yetkin, nedense baþta Rifat Bali’nin araþtýrmalarý olmak üzere, benzeri eleþtirel hiçbir yayýndan yararlanmamýþ olmayý tercih etmiþ. Bu tercih, gerçekte yazarýn ne denli tek yanlý olduðunu ve amacýnýn nesnel bir deðerlendirme deðil de, yalnýzca devletçi, milliyetçi savunma refleksi içinde bulunmaktan ibaret olduðunu açýkça göstermektedir. Yetkin, bilimsel ve akademik bir çalýþma yapmak deðil de, Türkiye’nin resmî propaganda tezlerini yinelemek amacýndadýr. Bu bakýmdan metni kritik edilmek zorundadýr. Yetkin, baþbakan Saydam’ýn, 1939’un Ocak ayýnda “Türkiye baþka ülkelerden göçmen kabul edemez” dediðini de görmezden gelme eðiliminde deðildir. Saydam’ýn açýklamasýnýn aksine davrandýðýný iddia etmektedir. Ancak kitabýnda bu iddiasýný somut olgularla desteklemek konusunda herhangi bir çaba içine girmeye de ihtiyaç hissetmemiþtir.
Türkiyeli Yahudilere bile izin vermediler
Yetkin, kitabýnda Struma’ya her türlü yardýmýn yapýldýðýný kanýtlama çabasýndadýr. Yapýlamayan yardýmlarýn da meþru gerekçesini ise Türkiye’nin içinde bulunduðu imkânsýzlýklar olarak gösterir; Meselâ gýda yardýmý yapýlamamasýnýn nedeni, Türkiye’nin iaþe yetersizliðidir. “Türkiye’de Millî Þef Dönemi (1938-1945)” adlý kitabýmda Türkiye’nin yaþadýðý iaþe sýkýntýlarýný ayrýntýlý bir þekilde anlatmýþ olmama karþýn bu gerekçeyi tuhaf bulduðumu söylemeliyim. Türkiye elbette yaklaþýk 800 kiþilik, üstelik de Ýstanbul/Sarayburnu’ndaki bir geminin iaþe ihtiyacýný rahatça karþýlayabilirdi. Karþýla(ya)mamasý, imkânsýzlýktan deði, yalnýzca basit bir politik tercihti. Nitekim Ýstanbul’un Yahudi cemaatinin de gemiye yardýmý kýsýtlanmýþtýr. Bizzat Yetkin, Struma’nýn geliþinden 15 gün sonra ilk Yahudi’nin gemiye çýkabildiðini yazmaktadýr. Benim tezim, Ankara’nýn tercih etmesi halinde Struma’ya destek verebileceði yönündedir.
Kurtuluþ vapurunu nasýl unutuyorsunuz?
Nitekim Türk resmî propagandasýnýn en sevdiði konulardan bir tanesi de, Kurtuluþ vapurunun öyküsüdür. Belgeseli dahi yapýlmýþtýr. Struma daha Ýstanbul’a varmadan yalnýzca birkaç hafta önce 1941 yýlýnýn ekim ayýnda Türkiye bütün imkânsýzlýklarýna raðmen Yunanistan’a gýda yardýmýnda bulunmaya baþlamýþtý bile! Yetkin’in gözünden kaçan bu küçük ayrýntý, Türkiye’nin iaþe sýkýntýsýnýn Yunanistan’a yardýmý engellemediði gerçeðidir. Sadece bu olgu dahi Struma’nýn yalnýz býrakýlmasýndaki politik tercihi açýða vurmaktadýr. Yetkin, trajedinin bütün sorumluðunu Ýngiltere’ye yüklerken, Türkiye’nin moral ve ahlakî sorumluluðunu hiç kaale almaksýzýn savunmasýný tamamen reel-politik üzerinden yapmaktadýr. Yanlýþ ve eksik olan da budur. Fakat yazar, Türkiye’nin bu acýmasýz ve gaddar Ýngiltere devleti ile müttefik olduðununun da farkýnda deðilmiþ gibidir. Türkiye, müttefiki Ýngiltere’nin ve kýsa süre önce dost olduðu Almanya’nýn Yahudi politikasýnda nesnel olarak bir araya geldikleri bu konjoktürde, kendi politikasýný kendisinin belirlemeye hakký olduðunu açýklayabilirdi. Nitekim savaþ yýllarýnda pek çok konuda bunu yapabilecektir. Ama Yahudiler söz konusu olduðunda deðil!
Türkiye kucak açabilirdi ama...
Türkiye, sanýldýðýnýn aksine, Avrupa’dan kaçan Yahudilere kucak açabilirdi. Nitekim resmî propagandanýn pek sevdiði Ýspanya’dan kovulan Yahudilere 500 yýl önce kucak açýldýðý öyküsünün neden tam bu sýrada bir kere daha gerçekleþ(e)mediðinin herhangi bir açýklamasýný henüz göremedim. Baþbakan Saydam, trajediden hemen sonra mecliste yaptýðý açýklamada, “Biz bu hususta elimizden gelen her þeyi yaptýk. Maddî, manevî en ufak mesuliyetimiz yoktur. Türkiye, baþkalarý tarafýndan arzu edilmeyen insanlara meclâ olamaz. Türkiye, baþkalarý tarafýndan arzu edilmeyen inanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuðumuz yol budur. Kendilerini bu sebepten Ýstanbul’da alýkoyamadýk” derken, Yetkin’in yazdýklarýný da tekzib etmektedir. “
‘BÜYÜKELÇÝ’ RESMÝ TEZÝ?TEKZÝP?EDÝYOR
Emir Kývýrcýk, savaþ yýllarýnda Türkiye’nin Paris Büyükelçisi olan Behiç Erkin için hazýrladýðý “Büyükelçi” adlý kitabýnda, Türkiye’nin resmî propagandasýnda kullanmayý pek sevdiði Avrupa’daki Nazi zulmü altýnda toplama kamplarýnda imha edilmek üzere iken Türk diplomatlar tarafýndan kurtarýlan Yahudilerin öyküsünün hayli abartýlmýþ bir versiyonunu yeniden dile getirirken, aslýnda savaþ yýllarýnda Avrupa’daki Yahudileri korumaya çalýþan Türk diplomatlarýnýn öykülerine yer veren bütün diðer propagandif kitaplar gibi, Struma’nýn devletçi, milliyetçi tarih yazýmýný da tahrip etmektedir. Öyküler, adeta birbirini tekzib etmektedir. Bir yanda, Ýstanbul’dan kovulan Struma vardýr; diðer yanda ise Fransa’da yaþamakta olan Yahudilerin Türk diplomat(lar)ý tarafýndan kurtarýlýþý. Üstelik Struma’nýn yalnýzca yaklaþýk 800 yolcusuna karþýlýk, bu kez 20.000 (!) civarýnda Yahudiden söz edilmektedir. Yahudilere yak(ýn)laþmanýn pek de cazip olmadýðý bir dönemde Struma’nýn ve benzerlerinin baþýna gelenler ile, aradan uzun bir zaman geçip de bu zor ve karanlýk dönemde Yahudilere sahip çýkmanýn prim yaptýðý bir sýrada ortaya konulan saklý kalmýþ gerçekler arasýndaki gözle görülür zýtlýk ilginçtir. Struma’nýn trajedisinde Türkiye’ye toz kondurmak istemeyen devletçi, milliyetçi tarih yazýmýnýn hem de ayný zamanda, ama bu kez tamamen farklý gerekçelerle ve anlatýmlarla Yahudi hâmisi Türk diplomasisi resmi çiziyor olmasý, tutarsýzlýðýn yeni bir örneði olarak karþýmýzda durmaktadýr.
20 BÝN?YAHUDÝ’YE?NE?OLDU?
Kitap, aslýnda resmî propagandayý tam olarak yansýtmaktan da uzak kalmakta ve yazar, yalnýzca Behiç Erkin’i kahramanlaþtýrmaya çalýþmaktadýr. Resmî görüþü tam olarak yansýtmaktan uzaktýr, çünkü neticede yazar, Erkin’in Ankara’ya raðmen giriþimlerde bulunduðunu kanýtlama çabasýndadýr. Herhâlükârda yazar, Erkin’in giriþimleri sonucunda Fransa’dan Türkiye’ye gelen Türk Yahudilerinin 20.000 civarýnda olduðunu yazarken, maalesef bu konuda bir liste verememektedir. Kitabýnda kullandýðý yazýþmalarda ise, bu yönde yorumlanabilecek hiçbir iþaret bulunmamaktadýr. Yazarýn verebildiði tek bir isim örneði vardýr ki, bu da iddiasýný desteklemekten çok uzaktýr. Diðer yandan, Ýstanbul’a varabilen 20.000 Yahudinin ne olduðuna iliþkin elimizde hiçbir bilgi de bulunmamaktadýr. O dönemde böylesine büyük sayýda Yahudi göçünün gözlerden uzak kalmasý elbette düþünülemezdi. Eðer söz konusu Yahudiler Türkiye’de kaldýlarsa, nerede olduklarýna iliþkin doyurucu bir yanýt bulmak da mümkün deðildir. 1945’te yapýlan nüfus sayýmýnda Türkiye’deki Yahudi nüfus 75.000’in biraz üzerindeydi. Eðer Kývýrcýk’ýn iddiasý doðruysa, bu nüfusun yaklaþýk olarak üçte birinin Türkiye’ye sadece iki yýl önce geldiðini kabul etmek gerekir ki, bunu kanýtlayacak hiçbir kaynak bulunmamaktadýr. Kývýrcýk’ýn iddiasý, öyle görünüyor ki, sadece romantik bir öyküden ibarettir. En önemli sorunu ise, öyküsünün gerçeði yansýtmaktan uzak olmasýdýr. Zaten aksi söz konusu olsaydý, kendi kitabýndan 6 yýl önce Ýngilizce yayýnlanan Stanford J. Shaw’un kitabýnda bu iddiaya yer verilirdi. Shaw’un kitabýnda dahi bu yönde bir iddia bulunmamaktadýr. Shaw da, nihayet iki düzine kadar isim verebilmektedir. (Stanford J. Shaw, “Turkey and the Holocaust”, (Turkey’s Role in Rescuing Turkish and European Jewry from Nazi Persecution 1933-1945), MacMillan Press, 1993, s. 46-249 ve liste için bkz. s. 348-350). Türkiye’nin resmî propagandasý, Ýspanya ile Portekiz ile karþýlaþtýrýldýðýnda da çökmeye mahkûmdur: “Ýkinci Parti” kitabýmda da vurguladýðým gibi, 2. Dünya Savaþý yýllarýnda Ýspanya, 25 ilâ 35.000 Yahudi’ye transit geçiþ izni vermiþti! Portekiz de Yahudilere kucak açmýþtý. Bu konuda yapýlan bir karþýlaþtýrma Türkiye açýsýndan pek de övünç vesilesi olmayacak sonuçlar vermektedir.