Þu an tam buradasýnýz

Dün ÝKDER (Ýstanbul Ýktisatçýlar Derneði) ve Ýstanbul Üniveritesi Ýktisat Fakültesi’nin birlikte düzenlediði ‘Uluslararasý Ýktisatçýlar Zirvesi’ne katýldým. Benden istenen içinde bulunduðumuz küresel ve bölgesel deðiþim karþýsýnda Türkiye ekonomisi konulu bir sunumdu. Ne kadar tehlikeli bir baþlýk... Bir kere böyle geniþ tutulan konu baþlýklarýnda, her þeyi söylemeye çalýþýrken hiç bir þey söyleyememe tehlikesi hayli büyük. Sonra hem dünya çapýnda içinde bulunduðumuz süreç hem de bölgenin deðiþim hikayesi tek yönlü ve tek boyutlu deðil. Deðiþim bir süreç ve bu sürecin içinde geriye gidiþler, duraklamalar ve yan yollara sapmalar falan da var. Hele Türkiye gibi bir ülkede, geçmiþin tortularý ve bunlarýn biriktirdiði yapýsal sorunlar en çok iktisadi alanda öne çýkýyor.

O halde yaþadýðýmýz dönem mutlak olarak iyi veya kötü diye önceden bir pozisyon alýnarak anlatýlamaz. Ya da siz sürecin iyi taraflarýný öne çýkartýp buradan güllük-gülistanlýk bir tablo çýkartacaðýnýz gibi, herkesin önüne, yarýn batýyormuþuz dedirten bir resim de koyabilirsiniz.

Türkiye’deki ortalama bireysel yaþam standartlarýný Kuzey Avrupa ülkeleriyle, statik olarak, karþýlaþtýrdýðýnýzda karþýnýza hayli üzücü bir tablo çýkarken, Asya’nýn büyük bölümü, Ortadoðu-Afrika’yý hiç mevzu bahis etmiyorum- ile karþýlaþtýrdýðýnýzda, eh; buna da þükür dersiniz. Bir de þu gelir daðýlýmý ve borç meseleleri var. Adalet ve Kalkýnma Partisi iktidarlarýnda, gelir daðýmýnýn görece düzeldiðini ve özellikle kamu borçlanma gereðinin ve buna baðlý olarak faizlerin düþtüðünü biliyoruz. Ancak bölgeler arasýndaki gelir daðýlýmý farklarý devam etmektedir. Ancak özelllikle GAP Eylem Planý’ndan sonra doðu illleri ile batý arasýnda göreli bir yakýnsama gözlemlenmekle birlikte mutlak yakýnsama olmamaktadýr. Ama bu üç konu, yani gelir daðýlýmý, borçluluk ve bölgeler arasý eþitsizlik kapitalizmin (sistemin) gereði; dolayýsýyla sistem durdukça ortadan kalkmayacak sorunlardýr. Özellikle beþeri sermayenin ve bilginin büyümenin itici gücü olmaya baþlayacaðý önümüzdeki yýllarda da büyük tüketim merkezlerinin ve imalat sanayinin oluþtuðu metropollerde beþeri sermaye yoðunlaþmasý ve buralarda fiziki sermayenin verimliliði kaçýnýlmazdýr. Böylece merkez-çevre farklarý her zaman olacaktýr. Ama burada göreli bir iyileþme de vardýr.

Örneðin TÜÝK verilerinde 1987-2001 döneminde Kocaeli’nde kiþi baþýna düþen gelir yüzde 30 artarken, ayný dönemde, Aðrý’daki artýþ yüzde 80’dir. Ki bu dönem, bölgede çatýþmalarýn en yoðun olduðu, yatýrýmlarýn yapýlmadýðý bir dönemdir. Bölgede 2008’den bu yana çok hýzlý bir düzelmenin olduðunu gözlemliyoruz.

‘Liberal’ analizcilerin yanýlgýsý

Bunlarý þunun için anlatýyorum, özellikle batý ile statik kýyaslama yaparak ‘ne kadar kötü durumda’ olduðumuzu anlatan bazý çevreler var biliyorsunuz. Bu analizlerin ne denli yanýltýcý olduðunu en çok bu günlerde görüyoruz. Bundan on yýl önce Güney Kore ile Yunanistan’ýn verilerini karþýlaþtýrdýðýnýzda göreceðiniz tablo ile þimdinin tablosu on yýl önce yaptýðýnýz bütün analizleri yerle bir eder. 

O halde böyle konular karþýnýzda çýktýðýnda yöntem olarak statik deðerlendirme yapmak, ya da eldeki, olmuþ bitmiþ verilerle, aný tespit etmek pek bir þey söylemek anlamýna gelmez.

O zaman, yine elimizdeki verileri kullanalým ve bunlara baðlý olarak, bütün olan bitenlerden, genel bir trend çizgisi çýkarmaya çalýþalým. Bence, özellikle böyle geçiþ dönemlerinde bilimsel yöntem budur. Belki buna prospektif diyebiliriz. Prosfektif, yakýn gelecekte gerçekleþmesi kuvvetle muhtemel deðiþimleri baz alarak yapýlan deðerlendirmedir. Bu yöntem, geleceði tahmin etme diyebileceðimiz fütürizmden farklý olarak, iktisat, sosyoloji gibi temel toplum bilim disiplinlerine dayanýr ve onlardan destek alýr. Burada farklý senaryolar üzerinde de çalýþabilirsiniz. O zaman en güçlü temel bir deðiþim senaryosu üzerinde durmak gerekir ki, bu senaryo zaten elinizdeki statik verilerin en güçlü olarak desteklediði genel senaryodur.

Nedir deðiþim?

Deðiþim deyip duruyoruz ya; bu deðiþim aslýnda þu an içinde bulunduðumuz krizi anlatýyor. Bu dünya krizini öncekilerden ayýrabileceðimiz en temel özelllik, bunun, 1929 gibi, bir çöküþ (crash) olmadýðý ve uzun yýllar sürecek bir süreç olduðudur. Elimizdeki veriler, bunun, batýnýn sanayi kapitalizmi ile pekiþtirdiði doðu karþýsýndaki üstünlüðünü býraktýðý bir zamana tekabül ettiðini de söylüyor.  Türkiye ise bu deðiþimin hem coðrafi olarak hem de iktisadi ve sosyal ve siyasal olarak tam ortasýnda... Coðrafi olarak batý -Avrupa- ile doðu -Asya- arasýnda ama kesinlikle Asyalý... O zaman Avrupa’nýn yukarý çýkmak için Türkiye’den baþlamak gibi bir ihtiyacý var. Avrupa’nýn sanayi toplumuna geçiþteki üstünlüðü ve baþarýsý sanayi toplulumundan bilgi toplumuna geçiþte yok. Bunun da en önemli nedeni yaþadýðýmýz krizin kendisi; çünkü bu kriz, Asya’yý bilgi toplumuna hazýrlýyor ve batýnýn 400 yýla yakýn üstünlüðüne son vererek, bilgi toplumunu doðudan yükseltilyor. Evet, bu bir tespit, yani varsayým... Ama yukarýda söylediðimiz gibi kesinlikle fütürizm deðil, prosfektif...

Þimdi buradan hareketle, Türkiye ekonomisindeki deðiþime ve buna baðlý olarak bizi bekleyen sürece gelelim.

Beþ alanda deðiþim

Türkiye ekonomisinde bütün bu süreçte beþ temel alanda deðiþim oldu ve olmakta; birincisi sanayinin yapýsý deðiþti ve toplam faktör verimliliði arttý özellikle 2005’ten sonra sermaye  kullanýmýnda bir sýçrama var. Emek baþýna sermaye kullanýmý 1980’e göre 2.5 mislidir. Ýkincisi mali derinlik ve disiplin saðlandý. Üçüncüsü Rekabet Kanunu/ Rekabet Kurumu baþta olmak üzere piyasalarý düzenleyici ve denetleyici kurumlarýn iþlevleri arttý, piyasaya giriþ çýkýþlar serbestleþti. Dördüncüsü seksenlerde emek-yoðun, doksanlarda orta düþük sektörlerde yoðunlaþan sanayi ve ihracat yapýsý orta yüksek teknolojiye kaydý. Ama tam burada, nihayet Cumhurbaþkaný’nýn da vurguladýðý gibi bir orta gelir tuzaðý sorunu baþ gösterdi.

Beþincisi enerjide ve ulaþýmda dev adýmlar atýldý. Özetle þunu söyleyebiliriz; Türkiye’de AK Parti iktidarlarý, IMF’nin kovulmasý, GAP Eylem Planý ve kapatma davasýnýn savuþturulduðu 2008 yýlýndan sonra ekonomiyi önüne koymuþtur.

Ancak, 1998’den sonra G.Kore’nin yaptýklarýný yapmaya baþlamadýk henüz. Baþlamazsak yazýk olur.