Cumartesi akþamý Tunus dönüþü Ýstanbul Yeþilköy Havalimaný’nda polis tarafýndan kýsa bir süre alýkonuldum. “Cemaat’in mesajý”ndan “El-Kaide soruþturmasý”na kadar birçok tahmin veya iddia ileri sürüldü, fakat mesele komplo teorisi kaldýracak bir mesele deðil. Bürokrasiyle ilgili basit bir mesele.
Reyhanlý’da iki vatandaþ, televizyondaki bir konuþmam üzerine hakkýmda suç duyurusunda bulunmuþ. Reyhanlý Savcýlýðý, Ankara Sincan Savcýlýðý’na yazý yazarak ifademin alýnmasýný istemiþ. Bunu bana teblið etmesi gereken adlî tebligat memuru, birkaç hafta önce terk ettiðim (ve terk ettiðimi yeni adresimle beraber kaymakamlýða bildirdiðim) adreste beni bulamamýþ. Tenezzül edip komþulardan hiçbirine de “Bu adamýn nerede olduðunu biliyor musunuz?” diye sormamýþ olmalý ki, Sincan Savcýlýðý Reyhanlý Savcýlýðý’na “Verilen adreste bulunamadý. Tanýyan bilen kimse de yok” diye yazý göndermiþ (Halbuki eski komþularýmdan hangisinin kapýsý çalýnýp sorulsaydý, o komþum beni veya eþimi arayýp durumu bildirirdi, ben de vakitlice gidip ifademi verirdim). Bunun üzerine Reyhanlý Savcýlýðý, hakkýmda yakalama emri çýkarmýþ. Ben Türkiye’den ayrýldýktan iki gün sonra GBT’ye düþen bu emir üzerine havalimaný polisi beni Türkiye dönüþü alýkoydu. Nöbetçi savcýya hemen ulaþýlamayýnca “Bu gece misafirimiz olabilirsiniz” dediler. Sonra savcýya ulaþýldý, gidip ifademi verdim ve serbest kaldým. Mesele buncaðýzdan ibaret.
Buncaðýzlýk meseleler için insanlarýn alýkonulmasý, pekala polisin de alýp savcýlýða iletebileceði 3 dakikalýk bir ifade için vatandaþýn ve devletin o kadar meþgul edilmesi tuhaf bir þey tabii. O ayrý.
Beytullah’a doðru
Muhammed Esed, coþkulu bir aþkla anlatýyor:
Arafat’tan Mekke’ye dönen binlerce bedevi arasýnda, yeri göðü gürleten bir koþuda devemi sürüyorum. Yeri göðü sarsarak dört nala giden develerin karþý konmaz dalgalar arasýnda þimdi bir zerreyim ben. Rüzgarda birer trampet gibi havayý döven kabile bayraklarý; havayý yýrtarcasýna haykýrýlan kabile isimleri, mahalli naralar: “Ya Ravga, Ya Ravga!” diye baðýrýyor Atayba kabilesinin adamlarý. “Ya Avf, Ya Avf!” diye karþýlýyor bunu Harb kabilesi. Ve öteden, ilerleyen kasýrganýn ucundan “Þamar, Ya Þamar!” narasý yetiþiyor hemen.
Ovada gürüldeyerek, uçarak ilerliyoruz. Dur durak bilmeyen bir coþku içinde rüzgarda uçuyoruz. Ve rüzgar kulaðýma sevinçle dolu bir zafer þarkýsý fýsýldýyor: “Artýk bir daha hiç, bir daha asla bir yabancý olmayacaksýn!”
Saðýmda kardeþlerim, solumda kardeþlerim; hiç birini tanýmýyorum, ama hiç biri yabancý deðil bana. Bu keyifli yarýþta, ayný denize doðru koþan küçük dereler gibiyiz. Geniþ bir dünya açýlýyor önümüzde. Kalplerimiz, Peygamber sahabelerinin kalplerinde tutuþan kývýlcýmla tutuþmuþ. Saðýmda, solumda kardeþlerim, hepsi de biliyordu ki, varmalarý umulan hedefe varamamýþlar, yüzyýllarýn akýþýnda kalpleri daralmýþ, ufuklarý küçülmüþtü; ama kendilerine vaat edilen þey, bize vaadedilen þey, binüçyüz þu kadar yýl önce çölde parlayan ýþýða yüzümüzü çevirdiðimiz sürece, menzilde bizi bekliyor...
Kabaran dalgalarýn içinde biri, kabile duygularýný aþýp iman coþkusuyla haykýrýyor: “Kendini Allah’a teslim eden, bizim kardeþimizdir!” ve bir öteki cezbeyle karþýlýyor bunu: “Allahü ekber! Allahü ekber!”
Bütün kabile kollarýnda bu ses yankýlanýyor: “Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber...” Necdi bedevileri, Þammar bedevileri, Atayba bedeviler, kabile onuruyla kükreyen sürüler deðiller artýk. Sadece Allah’ýn mü’minlere bahþettiði onurla baþlarýný dik tutabileceklerini bilen kardeþ kabileler bunlar. Dörtnala koþan binlerce devenin gürleyiþinde, yüzlerce bayraðýn çýrpýnýþýnda, bir aðýzdan çýkan tek bir zafer haykýrýþý duyuluyor þimdi: “Allahü Ekber!”
Bu ses binlerce insanýn üstünde, geniþ ovada muazzam dalgalar halinde dalgalanýp yeryüzünün her yanýna daðýlýyor: “Allahü ekber!” Bu insanlar þimdi kendi küçük, ölümlü varlýklarýnýn ötesine uzanýp, göðüslerindeki imanla, bir tek beden halinde açýk ufuklara atýlýyorlar... Coþkularý küçük ve gizli dünyalarda kilitli kalamazdý, ayaklanýyor, ergenliðin þafaðýna uzanýyordu. Bu erginlik içinde insan artýk Allah’ýn bahþettiði aydýnlýðýn, görkemin yolunda yürüyordu: Her adýmý sýnýrsýz bir özleme doðru, sevinç üstüne sevinç; her adýmý hikmet ve özgürlük...
Develerin gövdelerinden yükselen koku, onlarýn solumalarý, týslamalarý, yeri göðü inleten sesleri, insanlarýn naralarý, haykýrýþlarý, eyer kayýþlarýna asýlý tüfeklerin þakýrtýlarý, toz, ter ve çevremde çýlgýn bir heyecana kapýlmýþ çehreler... Bütün bunlarýn ortasýnda akarken içimde ansýzýn uyanan huzur dolu sükunet...
MEKKE’YE GÝDEN YOL, Muhammed Esed / Türkçesi: Cahit Koytak / Ýnsan Yayýnlarý, Ýstanbul 2003)
***
Bayramýnýz mübarek olsun efendim.