Þu ülkeye bir hayrýn dokunsun!

Epeydir bekliyorduk, aðzýndaki baklayý ne zaman çýkaracak diye... 

Seçim sonuçlarýný bekliyormuþ. 

Ýmamoðlu’nun açýk ara farkla kazanmasý üzerine, önce çýktý bu baþarýda en büyük pay sahibinin kendisi olduðunu söyledi... Pay sahibiymiþ, çünkü Ankara’dan Ýstanbul’a bir “adalet yürüyüþü” gerçekleþtirmiþ, moda ifadesiyle söyleyecek olursak mitili Ýstanbul’a atmýþ. 

Sonra da, yine galibiyetin verdiði þýmarýklýkla, Cumhurbaþkaný hükümet sistemini tartýþmaya açtý: Cumhurbaþkanýnýn tarafsýzlýðý konusunda referanduma hazýrmýþlar...

Cumhurbaþkaný Erdoðan’dan bunun cevabýný aldý ama yeniden hatýrlatmakta yarar var: 

Bu sadece tek kalemlik bir referandum konusu deðil. Anayasayý deðiþtirmek gerekiyor. Yani, konuyla ilgili anayasa deðiþikliðini referanduma götürmek gerekiyor. Çünkü bu iþi Meclis’te halledecek çoðunluða sahip deðiller. 

Kýlýçdaroðlu, Cumhurbaþkanýnýn taraflý olmasýný “nakýsa” sayýyor, yani anayasanýn ilgili maddesini hem yok sayýyor, hem de kriminalize ediyor. 

Halkýn onayýyla yürürlük kazanmýþ anayasaya göre, Cumhurbaþkanlarý partilerinin baþýnda olabilirler, hükümet kurabilirler... 

Bir dönem, Atatürk ve Ýnönü’nün yaptýðý gibi... 

Kýlýçdaroðlu, bu gerçeði bile bile, kafa karýþýklýðý yaratýyor. 

Kaldý ki, sistemin bu hale evrilmesinde CHP olarak paylarý var... Çünkü sistem deðiþikliði durup dururken çýkmadý. Parlamenter sistemin ve sorumsuz partilerin yarattýðý “araz” nedeniyle çýktý. 

Rahmetli Özal “Doðrudan Baþkanlýk Sistemi”ni öneriyordu. 

Problemin kaynaðý, parlamenter sistemi çalýþamaz hale getiren (yani Cumhurbaþkanlýðý makamýný, Senatoyu, yargýyý, bürokrasiyi vesayetin aracý kurumlarý olarak gören) geleneksel ve konvansiyonel devletti. Bu “devlet”in zapturapt altýna alýnmasý gerekiyordu. 

Bunu ilk kez, kuvvetli bir þekilde, Turgut Özal dillendirdi. Gerçi Senato, 12 Eylül darbesinden sonra ortadan kaldýrýlmýþtý ama diðer “aracý vesayet kurumlarý” parlamento üzerindeki aðýrlýðýný sürdürüyordu. 

Özal, “güçlü parlamenter sistem olamýyorsa, bari baþkanlýk sitemine geçelim” diyordu. Bu fikir, bir süre sonra, vaktiyle “Bu iþ saçmalýktýr” demiþ bulunan Süleyman Demirel tarafýndan da kabul gördü; çünkü zatýâlileri Cumhurbaþkaný seçilmiþ, 5+5’le saðlayamadýðý iktidarýný baþkanlýk sistemiyle (ya da yarý baþkanlýk sistemiyle sürdüreceðine inanmýþtý yahut inandýrýlmýþtý. 

Baþkanlýk sisteminin yararlý ve elzem olduðunu düþünen üçüncü siyasetçi Recep Tayyip Erdoðan oldu. Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkanlýðý döneminden itibaren bu düþünceyi seslendiriyordu. 

Kýlýçdaroðlu ve refikleri, baþkanlýk sisteminin “milli bünyemize” uygun olmadýðýný ileri sürüyor. 

Milli bünyemiz, parlamenter sistemle 69 yýl önce tanýþmýþtý oysa. Tek parti döneminin Cumhurbaþkanlarý (Atatürk ve Ýnönü), adlý adýnca baþkanlýk yetkilerini kullandýlar. Öncesinde de, bir tür baþkanlýk sistemi uygulanýyordu. Seçimle gelmiyorlardý ama tahta geçen Hanedan üyelerini de bir tür “Baþkan” saymak gerekiyor... 

Demek ki, sistem, “milli bünyemize” çok da yabancý deðilmiþ. 

Baþkanlýk sistemini getiremedik ama Cumhurbaþkanlýðý hükümet modeliyle, parlamenter sistemin yarattýðý arazý ortadan kaldýrdýk. 

Bu “devrim”i halk gerçekleþtirdi. 

Kýlýçdaroðlu býraksýn halkýn yaptýklarýný bozmayý da, Türkiye’nin kadim meseleleri konusunda neden bir önerisi ya da cümlesi yok, onun hesabýný versin. 

S-400’den F-35’e, Doðu Akdeniz’den Suriye’ye, FETÖ’den PKK’ya çok sayýda problemle boðuþuyoruz.  

Kýlýçdaroðlu bu meselelerin halli konusunda ne düþünüyor? 

Bilmek istiyoruz!