Su uyur, darbeci uyumaz…

Bir “28 Şubat yıldönümü”nü daha ihya ettik! 

Türkiye’nin muhatap olduğu hıyaneti bir kere daha ifşa ettik! 

Şimdi artık görevimizi yapmış olmanın (!) huzuru içerisinde, 28 Şubat paketini; bir yıl sonra tekrar açmak üzere raftaki tozlu köşesine kaldırabiliriz!    

***   

22 yıldır hep böyle oldu. 

Senede bir gün konuşup unuttuk. 

Darbeciler de sadece o gün “kör ve sağır”ı oynadı; hiçbir şeyi duymadı ve konforlu hayatına devam etti. 

Bu ülkede darbe yapılmaz mı! 

“Amerika, hiçbir darbecisini ve işbirlikçisini yargılatmaz” şeklindeki algıyı ciddiye almamak mümkün değil. 

Hiçbir darbe ve muhtıranın; gerçek anlamda hesabını soramadık. 

İlk defa, 15 Temmuz hainlerini yargılamaya çalışıyoruz ama başımıza gelmeyen de kalmadı.   

  

Neden ciddiye alınmıyor?  

28 Şubat konusundaki bu rahatlık, mağdur muhafazakârlar da dahil olmak üzere herkesteki, “Artık bir daha yaşanmaz” varsayımından kaynaklanıyor olabilir. 

Acaba gerçekten öyle mi? 

1- Bütün darbeler gibi 28 Şubat’ın da ana kaynağı olan “dış tehdit” bugün ortadan kalkmış mıdır? 

Tam aksine Amerika’nın önünü çektiği Haçlı-Siyonist ittifak, “15 Temmuz fiyaskosu”ndan sonra “beceriksiz” uşaklarını bir kenara iterek bizzat sahaya inmiştir. 

2- “İçeride güçlü bir farkındalık oluştu. Dış tehdit devam etse de artık içeride işbirlikçi bulamaz” diyebiliyor muyuz? 

Tam aksine, uzun süren iktidarı meşru yolla devirememenin verdiği umutsuzlukla oluşan “ortak düşmanlık” cephesi o kadar ilkesiz ki, sonuca ulaşmak için teröristten darbeciye kadar her türlü “düşman”ı içine alabiliyor.  

***  

Aslında “28 Şubat Süreci”nin devam edip etmediğini anlamak çok basit. 

28 Şubat eleştirilerine, mağdurlar dışındaki kesimler de katılıyor; topyekun tavır konabiliyorsa gerçekten endişeye mahal yoktur. 

Oysa hiç de öyle görünmüyor. 

Bırakın 28 Şubatçıların özeleştiri yapmasını, demokrasiyi dilinden düşürmeyenler bile “Bana dokunmayan 28 Şubat bin yaşasın” tavrında ısrar ediyor. 

     

Rehavet, darbenin ana rahmidir

Ama unutulmasın ki, darbeler hep rehavet dönemlerinde planlanmış ve palazlanmıştır. 

FETÖ ve 15 Temmuz, “Artık vesayet ve darbeler dönemi kapandı” rahatlığının sonucudur.   

***   

Üstelik FETÖ geleneksel darbeci bile değil, darbecilere özenen bir“darbe soytarısı”dır. 

Onun için,“FETÖ hesap veriyor” görüntüsü de asla gaflete sebep olmamalıdır. 

Hatta arkasından gelebilecek riski çok iyi görmelidir. 

Bugün, “FETÖMETRE”nin de katkılarıyla, TSK’da yoğun bir FETÖ’cü tasfiyesi yürütülüyor. 

Bu tasfiyeye, 28 Şubat ve sonrasında bunları bizzat TSK’ya yerleştiren geleneksel darbeci zihniyet de destek veriyor. 

Ancak, FETÖ’cülerin boşalttığı kadroların nasıl doldurulduğu çok önemlidir. 

Devlet, farklı yılanlar tarafından defalarca ısırıldığımız bu deliği umarım kapatmıştır.

  

TSK’da rövanş dönemi mi başlıyor?  

FETÖ’nün zulmüne uğrayan bir genelkurmay başkanı, tam da bu süreçte, “FETÖ, TSK’daki Alevileri temizlemek istedi” diyorsa endişelerimiz yersiz değil demektir. 

FETÖ’nün, Ehli Sünnet Müslümanlar dışında hiçbir inanç grubuyla hatta Haçlılarla, Siyonistlerle dahi bir derdi olmamıştır. 

O halde Sayın Başbuğ, TSK’da kamplaşmaya davetiye çıkaran böyle bir ifadeye neden gerek duydu acaba? 

Böyle bir algı oluşturularak, TSK’da sun’i bir “rövanş süreci” mi başlatılmak isteniyor. 

Öte yandan, 28 Şubat’ın baş mimarı olan Çetin Doğan hâlâ“28 Şubat’ta TSK’daki FETÖ’cüler temizleniyordu. Engellenince 15 Temmuz oldu. 28 Şubat devam etseydi 15 Temmuz olmazdı” diyebiliyorsa, herkes 28 Şubat hakkındaki tutumunu tekrar gözden geçirmelidir. 

Unutmayın, su uyur; darbeci uyumaz...