Bazı kavramlar vardır ki anlamı "ağır"dır. Öyle her yerde gelişigüzel kullanılmaz. Öyle kolay dillere düşemez. Kullanmak her babayiğidin harcı değildir. Kullanıldığı zaman da gereği yerine getirilmelidir ki kullanan sonunda mahcup olmasın.
Son günlerde "helalleşmek" kavramı gündem oldu. Bu kelimeyi kullanmak adeta "moda" haline geldi. Olur olmaz her yerde zikredilmeye, üzerinden rant devşirilmeye başlandı.
Yapılanlar "hiçbir şey" karşılığında unutturulmak isteniyor.
Oysa "helalleşme" yukarıda zikrettiğimiz "ağır" kavramlar arasında yer alır. Altında kalıp ezilmek de var!
Helalleşme o kadar önemli bir kavramdır ki insan ölüp ahiret hayatına adım attıktan sonra arkasından sorulan soru "hakkınızı helal ettiniz mi?" sorusudur. Bu soruya alınacak cevap son derece önemlidir.
Bu dünyada hakkı yenilmiş, ezilmiş, zulme uğramış insanlar "Allah'a havale ediyorum, hakkımı helal etmiyorum." cümlesinin anlamıyla teselli bulurlar ve haklarının bir gün mutlaka alınacağı ümidiyle yüreklerindeki yangını bir nebze söndürürler.
Askere giden delikanlılar anne-babalarından helallik isterler. Gidip de gelememek, şehit düşmek de vardır.
Yıllarca, kutsal beldelere gitmenin hayalini kuran insanlar, yolculuğa çıkmadan önce herkesten helallik isterler. Bilirler ki kutsal topraklara bir "yeniden doğuş için" gitmektedirler bu yüzden bu yeni hayata başlamadan önce tertemiz olmak, arkalarında bir alacaklı bırakmamak isterler.
Kul hakkı, Müslümanların ve dahi insanlığın bir değeri olarak hayatın bütününü kuşatıcı niteliğe ve yaptırıma sahiptir.
Helalleşme kavramı "kul hakkı" ile alakalıdır. Dolayısıyla helalleşmek isteyen kişinin öncelikle "kul hakkı" kavramını bilmesi gerekir.
Kul hakkı, kişiye ta doğmadan Hak tarafından verilen onun başkaları tarafından dokunulmaması gereken özel hakkıdır.
Dini özgürce yaşama hakkı böyle bir haktır.
Oysaki bu ülkede on yıllar boyunca dinlerini yaşamak isteyen insanlara zulmedildi. Çok geçmişe gitmeye gerek yok. Henüz 30'lu yaşlarda olanların bile çok rahatlıkla hatırlayabileceği bir "başörtüsü zulmü" yaşadı bu ülkenin dindar insanları.
Yaşanan travmaların izi hala duruyor. Bir ömür boyu duracak belki de!
Kılık kıyafet zorbalığıyla, şapka takmadı diye sırf dindar olduğu için, hassasiyetle davranarak inançlarından ödün vermek istemeyen insanlar darağaçlarında sallandırıldı bir zamanlar. Sokaklarda günlerce teşhir edildi masum bedenleri.
Binlerce yıldır kulaklarımızın aşina olduğu ezanımız aslından uzaklaştırıldı, ona hasret bırakıldık. Kutsal kitabımızı okuyamamanın üzüntüsünü yaşadık.
Bugün, helalleşmek isteyen zihniyet bu coğrafya insanının dine karşı duruşunu ve hassasiyetini bildiği için, kul hakkının dinden kaynaklanan bir değer olarak toplum üzerinde etkisini bildiği için bu kavramı siyasi ihtiraslarıyla, fütursuzca dillerine pelesenk ediyorlar.
Bugün "helalleşme" kavramını hiçbir sıkılma hissetmeden kullananların "kul hakkı" karnesi o kadar çok alacakla dolu ki hangisini anlatayım bilemiyorum.
Ayrıca "helalleşme" kavramını dile getirenlerin son çıkışlarından anladığımız kadarıyla onlara perde arkasından sufle verenler var.
Yoksa bunu söyleyenlerin temsil ettiği zihniyetin asla değer vermedikleri bir kavram: Helalleşme.
Bu yüzden konjonktürel açıdan kullanılan, çıkar amaçlı yapıldığı belli olan bu çağrı kamu vicdanında asla karşılık bulamayacaktır.
Biz öncelikle şunu bilmek istiyoruz:
Hakkımızı kime helal edeceğiz? Perde arkasından sufle verenler kimler?
Ben şahsım ve ailem adına söylemek istiyorum: Hakkımızı helal etmiyoruz ve asla etmeyeceğiz!