Suikast ve sinema

Hayatýn bir simülasyonu olan sinema, bazen heyecan dolu senaryolarla seyirciyi maceradan maceraya sürükler. Kimi zaman bir mafya hikayesi, polisiye, kara film veya siyasi bir anlatýmda karakterler ölümün eþiðine gelir veya bizatihi ölürler. Senaryo, bunu hazýrlayan sebepleri bir mantýk dairesinde iþler veya geriye dönüþlerle bu sebepler silsilesinin kilometre taþlarýný döþer. Çoðu film gerçek hayatta meydana gelmiþ olaylarý iþler ya da bunlardan esinlenir; bazen de tamamen bir kurguyla hiç gerçekleþmemiþ olaylarý dile getirir. Bazý durumlardaysa filmler hayattaki kimi olgulara esin kaynaðý teþkil eder yani bir tür negatif örneklem ortaya koyar.

Star gazetesinin de içinde bulunduðu medya grubunun Yönetim Kurulu baþkaný olan Murat Sancak beye giriþilen suikast eylemi, gerçek hayatýn asla tasvip edilmez eylemlerinden biri olarak düþünce tarihinin karanlýk sayfalarýna geçmiþtir. Düþünceye tahammül edemeyen güçlerin eylemi olan ve þükür ki bir can kaybý veya aðýr yaralanmayla sonuçlanmayan bu giriþim, meydana geliþ biçimleriyle gerçek olduðu kadar sanal dünyanýn da bir tasarýmý gibidir ve yer alýþ þekliyle sinemanýn dil ve teknik unsurlarý kadar etik yani ahlaki boyutunun da ne denli önemli olduðunu gözler önüne sermektedir. Hayat ve sinemanýn bu kadar içiçe geçmiþliðinin bir delili olan gerçek hayattaki olaylar ve sinemanýn kurgusal, yarý-kurgusal anlatýmlarý; sebep, geliþim ve sonuçlarý itibarýyla inceden inceye üzerinde çokça kafa yorulup, nihai hedeflerinin gözetilmesi gereken insani deðer bölümlemeleridir.

Hayatta da, sinemasal yaratým sürecinde de ortaya serilecek olan yaþantý dilimleri; insanýn ve topluma mal olan deðerlerin, deðer yargýlarýnýn göz önüne alýnarak, hayatta olmaklýðýmýzýn ve hayatýn anlamýnýn kendini hissettirdiði, kodlarýný ve þifrelerini hatýrlattýðý, fýtratýn mana alemini zihin altýna döþediði bir söylem terkibi olarak kurulmalýdýr. Ýnsanýn sefillikten asalate olan uzanan deðerler silsilesindeki yerini gerçek hayatta da daima fikrederek, sinemada karakterizasyonu buna göre dizayn etmek, sinemanýn satýr arasýnda, þuuraltýnda varolan umdelerinden olmalýdýr. Zývanadan çýkmýþ bir hayat tarzý ve hiçbir insani olgu gözetmeyen bir görsel üslup, kesinlikle önce seyirci algýsýna, sonra da sinemaya zarar verecek bir geliþimdir.

Sinema tarihi boyunca ortaya konan cürm ve insan karþýtý canlandýrmalar, gerçekçilikleri ölçüsünde sinema sanatýna bir deðer katmaktan uzak kalmýþlardýr. Bu tür insanlýk halleri tabii ki bir sanat eserinde iþlenmelidir, ancak bunun hangi unsurlar ve estetik dinamiklerle ortaya konacaðý sanatçýnýn olgunluðu, insani anlamda mertebeler kazanmýþlýðýyla doðrudan ilgilidir. Kiþi, olgunlaþtýðý nispette ve özellikle maddi kazancýn fahiþ yanýndan uzak kaldýðý ölçüde, ürettiði sanat eseri kendine, alýcý topluluðuna, topluma ve insanlýða yapýcý ve sahici anlamda elle tutulur ve kalýcý þeyler katacaktýr. Dünya sahnesinin ne yazýk ki vazgeçilmezlerinden olan suikastlerin arka planýnda yatan ahlaki dinamiklerin, sanat çalýþmalarýnda temsil edilen taklitlerinde de ayný aksiyolojik unsurlarla örtüþtükleri unutulmamalýdýr.