Suikast-sabotaj ve sorular-olasılıklar

Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un Ankara’da korkunç bir suikaste kurban gittiği gün, yine bir Rus diplomat Moskova’da ölü bulundu. Olay gecesi Berlin’de bir TIR da Noel pazarına daldı, 9 kişiyi öldürdü.

Ortadoğu’da menfaatlerini vekalet verdikleri terör örgütleri eliyle arayan devletler, demek ki artık suikastçı de kullanacak.   

Allah korusun dünya, ortak değerlerle birlikte ortak kurumların, ortak faydanın tükendiği, siyasetin ve diplomasinin beyhudeleştiği korkunç bir çatışma dönemine çekiliyor sanki.

Buna rağmen Rusya ve Türkiye cinayetin kendilerini çekmek istediği tuzağa düşmeyeceklerini gösterdi.

Sonuçta Türkiye-Rusya ilişkisi bir yılda iki kez sabote edildi. Uçak kriziyle kopan ilişkiler tam toparlanırken önce uçağın sene-i devriyesinde “misilleme”yle, şimdi de suikastle sabote edilmek istendi. 

Hem de iki dünya arasında ayrıştıran değil birleştiren olmayı seçen ve Avrupa ile Asya’yı sadece diplomatik-metaforik olarak değil fiziken de birleştirmek isteyen Türkiye’nin dev eseri Avrasya Tüneli’nin açılış arefesinde.

Akkuyu Nükleer Santrali gibi enerji temelli stratejik işbirlikleri sürerken. Türk Akımı’nın Duma’da onaylanmasının, AB’nin Rusya’ya yaptırımları uzatma kararı almasının akabinde.

Ama esasen Türkiye ile Rusya’nın Suriye’de çözüm için ortak zemin arayışında olduğu dönemde...

İki ülke dün İran’ın da katılımıyla Moskova’da bir araya gelecek ve Doğu Halep’te sivillerin tahliyesi için oluşturulan zemin Suriye’de kesin çözüm için de geliştirilir mi değerlendirmesi yapacaktı. Bu biliniyordu. Nitekim Rusya Dışişleri Sözcüsü, Karlov’la ilgili “Suriyeli muhaliflerle çözüm için temastaydı” diyerek bu tezi güçlendirdi.

Dolayısıyla Büyükelçinin, çözüm zeminini sabote etmek için öldürüldüğü -neredeyse- kesin.

Başka öngörüler de vardı elbette. Mesela, üçlü toplantıdan çıkacak yapıcı bir kararın ABD’yi Suriye denkleminden dışlayacak olması. ABD’nin denklemdeki aktörlere karşı partner kılığına soktuğu terör örgütü PKK’nın devletleşme hayallerinin sonlanacak olması. Başka noktalarda ayrışıyor, öncelikleri farklılaşıyor olsa da bu üç ülkenin PKK’nın Suriye planlarına esasen karşı olması...

Öte yandan bu kadar çok değişkenin olduğu bir denklemi anlamaya çalıştığınızda karşı tezler geliştirmek ve yeni sorular sormak da mümkün.

ABD, Türkiye-Rusya ilişkilerini bozmayı denemenin yanı sıra FETÖ mensubu bir polisi kullanarak hem Türkiye’yi zan altında tutmak hem de Gülen’i iade etmek için bahane üretmek istemiş olabilir mi?

Deşifre olmuş kullanım değeri bitmiş bir örgütü tasfiye eder gibi görünüp form değiştirerek el altında tutmak daha akıllıca olabilir pekala.

Devlet başkanı eski bir istihbaratçı ve KGB ajanı olan Rusya için durum o kadar da düz değildir belki de.

ABD ve Rusya bir karara varamadığı için, Suriye savaşı sahada neticelenmedi, masada neticelenecek.

Trump’ın Suriye’de ne yapacağı belli değil henüz. O koltuğa oturmadan sonuç almak isteyenler, Rusya ile Türkiye arasında kurulan zemini ele geçirmek ve mesela içerde terörle, dışarıda terör kuşatmasıyla burun buruna getirildiği halde kendi menfaatlerini önceleyen ve dediğinde direten Türkiye’yi bir şeye mecbur bırakmak istemiş olabilir mi?

Rusya’nın tezlerine, Esed’in geleceğine ve İran’ın yayılmacılığına ses etmemesi gibi mesela. Ya da muhaliflerin teslimi, nüfuz-nüfus terazisinde Rusya-İran ne diyorsa razı olması gibi.   

Şu da var tabi: Suikasti tertip eden, suikastçinin FETÖ bağlantısının ortalığa hızla saçılacağını hesaplamıştır illa ki. Dolayısıyla tetikçi değil kimin kullandığı önemlidir ve taşeron örgütlerin tek sahibi olmaz. Terör örgütlerinin hiç olmaz. FETÖ, dünyanın öbür ucundaki değil de neden burnumuzun dibindeki bir ülke tarafından kullanılmış olmasın bu kez?

Katilin El-Kaide sloganı atması apaçık bir yem. Yoksa Suriye beş yıldır, Halep aylardır bombardıman altındayken işlenmeyen cinayet neden şimdi siviller kurtarılıyorken ve savaşı sonlandıracak bir zemin ihtimali oluşmuşken işleniyor?