Süleymaniye’den ASELSAN intiharlarına uzanan yol

Hatırlarsınız 4 Temmuz 2003 tarihinde, Amerikalı askerler, Kuzey Irak’ta bir baskınla 11 askerimizi yakalamış, başlarına çuval geçirmişti. Kınamalar, yarım yamalak özürler falan derken olay unutul

du gitti. Ancak o günlerde kimse bu 11 askerin başına gelenler sırasında, TÜBİTAK/ASELSAN tarafından geliştirilen bir şifreleme cihazının (kripto makinesinin) da kaybolduğundan söz etmedi.

Bu cihaz baskına uğrayan askerlerimizce kullanılmaktaydı; askerler döndü ama cihaz geri dönmedi!

Şimdi, şu gazete haberine bir göz atın lütfen: “Yüzbaşı Yücel Kenter ve TÜBİTAK uzmanları Ercan Kuruoğlu ile Mustafa Aktekin 14 Temmuz 2004’te, Çanakkale-Gelibolu yolu üzerinde son derece kuşku uyandıran bir trafik kazasında yaşamlarını yitirdi. Kazaya neden olan İstanbul plakalı bir traktör ve Mercedes’teyse kimsenin burnu dahi kanamadı! TÜBİTAK’ın mahkemeye sundu ğu raporlardan, Kuruoğlu’yla Aktekin’in, Türkiye’nin güvenliğiyle çok yakından ilgili gizli şifreler (kriptolar) üzerinde çalıştıkları, yeni bir askeri cihazı denemek için Çanakkale’ye gitikleri anlaşıldı.

Askeri görevli muhabere yüzbaşısı rütbesi taşırken, Kuruoğlu’yla Aytekin TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü’nde görevliydi. Eski bakanlardan Ramazan Mirza

oğlu’nun damadı Ercan Kuruoğlu, Temmuz 2003’te Süleymaniye çuval baskını sırasında Türk çadırında el konulan ve iade edilmeyen şifre çözücü cihazı yapan kişi olarak biliniyordu. Kuruoğlu bu

cihazın daha da gelişmişini yeniden yapmış, Çanakkale’de, askeri ortamda cihaz başarıyla denenmiş, geri dönmekteydi. Mahkeme aşamasında avukatı, Kuruoğlu’nun bilgisayarının kaza sırasında

kaybolduğunu ve bilgisayarda bu yeni şifre çözücü cihazla ilgili ayrıntılı bilgilerin bulunduğunu açıkladı.”

Avukat Uğur Amasya kaza yapan minibüsün plakasının değiştirildiğini, şoförün, nedense, dönüş yolunda farklı bir güzergah seçtiğini öne sürmenin yanı sıra, olay yerine savcıdan önce gelen ve araştırma yapan kişiyi araştırıyor. TÜBİTAK da minibüsün plakalarının değiştirildiğini kabul ediyor

“İki minibüsümüz var. Bakım sırasında plakalar karışmış” demekle yetiniyor. Peki minibüs sürücüsü neden güzergah değiştirdi? Bilen yok. Eski Bakan Ramazan Mirzaoğlu ise suikastten söz ediyor, kazanın araştırılmasını istiyor enine boyuna.

Var mı araştıran, varsa sonuçlar ne, bilgisayarı kim aldı, savcıdan önce gelen kişi kim? Bilmiyo ruz.

Gelelim ASELSAN’a şimdi. ASELSAN’da zincirleme ve son derece karanlık mühendis intiharları hala aydınlatılmadı. “Askeri istihbarat birimleri içinde teknoloji casusluğu konu sunda uzmanlar bu araştırmaların sonuçlarını ele geçirmek için her yola başvurur” sözünü unutmayalım her şeyden önce, sonra da kısaca bu intiharlara bir göz atalım. İlk sözde intihar 7

Ağustos 2006 yılında Ankara Pursaklar-Ayancık yolu üzerinde gerçekleşti. ASELSAN’da çok gizli ve de çok önemli çalışmalara imza atan Hüseyin Başbilen’di ölen. Aksi yönde bir dolu kanıt olmasına karşın, “intihar” dendi. Hemen ardından ASELSAN’da üç yıl çalışan elektronik mühendisi Halim Ünal tabancayla intihar etti. Aynı gün savunma sanayiyle ilgili bir toplantıya katıla caktı. Karar intihardı da, Ünal üç gün sonra evlenecekti. Derken Evrim Yançeken 26 Ocak 2007’de oturduğu binanın altıncı katından atlayarak intihar etti! Bu üç intihar ettiği öne sürülen kişi de ASELSAN’da ABD güdümlü elektronik sistemlerin denetim dışı bırakılmasına yönelik “milli, savaş yazılım” programları üzerinde çalşıyordu...

Aileler çeşitli yorumlara kulak verdikten sonra işin içinde MOSSAD’ın parmağı olabileceğini söylüyorsa da kesin bir kanıt yok elbet. Nice devlet bilim adamlarını bilmem kaç kişiyle korurken, gerek TÜBİTAK gerekse de ASELSAN’da görevli bu bilim adamlarının yanına bir tek korumanın verilmemesi, biraz adam sendecilik ya da vurdum duymazlık gibi gelmiyor mu size!!

TAİ’deki ölümlere gelince... Bu da başka bir yazı konusu.