Sultan Hamid’e doktora vermek

Ve min’el garaib! Önce þaka sandým; sonra gördüm ki gerçekten bir devlet üniversitesi Sultan Ýkinci Abdülhamid’e fahri doktora diplomasý verme kararý almýþ. Nitekim hazýrlanan diploma dün üniversitede düzenlenen bir törenle Osmanlý hanedan üyelerinden birine teslim edilmiþ.

Baþka örneði var mýdýr bilmiyorum ama tarihi þahsiyetlere fahri doktora unvaný vermek üniversitelerin iþi olmamalý diye düþünüyorum ben. Üniversitelerin iþi bilimadamlarýna serbest düþünme ve araþtýrma imkânlarý hazýrlayarak bilgi ve bilim üretilmesini saðlamak olmalý. Maalesef bizim üniversite sistemimizin içler acýsý hali ortada. Ne bilgi üretiliyor, ne bilim yapýlýyor, ne araþtýrmaya kaynak ayrýlýyor. Anadolu’nun daðýna, taþýna birer üniversite kondurduk ama bunlarýn “yüksek lise” olmaktan öte bir iþlevlerinin olmadýðý da bir vakýa. Arada bir de böyle tuhaflýklar yapmasalar hiçbirinin adýný duymamýza imkân yok.

Gerçi bu doktora iþinden memnuniyet duyanlar da olmuþtur. Ne de olsa Sultan Hamid bugün muhafazakâr kesimin gözünde tarihî bir kiþilik olmanýn ötesinde efsanevi bir figür. Çünkü cumhuriyet döneminde oluþturulan Kemalist anlatýyý tersine çevirmek için en uygun figür olarak Sultan Hamid bulunmuþtur.

Ýþin ilginç yanlarýndan biri de bugünlerde yeni baþtan tartýþma gündemine giren Ýslamcýlýk akýmýyla ilgili. Bugün kendilerine Ýslamcý adý verilen kesimlerin büyük bölümünün gözünde Ýkinci Abdülhamid ulu hakandýr, hatta veliyullahtýr. Oysa esas itibariyle Hamid devrinde ortaya çýkan Ýslamcýlýk hareketinin kurucularý ve ilk mensuplarýnca ayný hükümdar Ýslam’ýn en büyük düþmaný olarak görülüyordu.

Tarihin cilvesi denen þey bu olsa gerek!

Birinci Meþrutiyet döneminin Ýslamcýlarý, yani Yeni Osmanlýlar hareketi mensuplarý (Namýk Kemal, Ziya Paþa, Ali Suavi vs.) sonradan modernleþmeci akýmlar tarafýndan sahiplenildiklerinden olsa gerek, bugünün Ýslamcýlarý tarafýndan pek tanýnmýyor ve dolayýsýyla fikirleri ve eylemleriyle bugünleri hazýrlamýþ olsalar bile Ýslamcýlýklarý müseccel deðil. Ama Ýkinci Meþrutiyet dönemi Ýslamcýlarýnýn bir bölümü, mesela Said Nursi veya Mehmet Akif gibi sembolik, hatta “kanonik” isimlerin Abdülhamid’le iliþkileri ciddi bir problem bugünün Ýslamcýlarý açýsýndan.

Bu problemi çözmek için tarihi yeniden yazmaya giriþen ve bu çerçevede Sultan Hamid’e þiddetle muhalefet eden Ýslamcýlarýn sonradan hatalarýný görüp piþmanlýk duyduklarýný ileri sürenler var. Mesela Akif’in içinde piþmanlýk kelimesi geçen bazý mýsralarýný alýp “milli þairimiz sonradan Sultan Hamid’den özür diledi” yorumunu yapan aksakallý araþtýrmacýlar gördük.

(Hâlbuki Akif’in Hamid hakkýnda öyle aðýr ifadeleri vardýr ki ben Sultan Hamid’i sevenleri incitmemek adýna onlarý burada alýntýlamak istemem.)

Ýyi niyetle ve inanarak yaptýklarýndan kuþku duymadýðým ama gerçeklerle iliþkisi problemli bu yorumlar sayesinde bu insanlar hem en sevdikleri sultandan hem de üstadlarýndan vazgeçmemenin yolunu bulmuþ oluyorlar.

Aslýnda Sultan Hamid’in -son dönemdeki pek çok Osmanlý padiþahý gibi- ne yaþayýþ ne de düþünüþ olarak bugünün Ýslamcýlýk anlayýþýyla kabili telif olmayan bir kiþiliði olduðunu gizlemeye çabalarken de ayný þeyi yapýyorlar.

Liberal bir çaðda yaþýyoruz. Býrakýnýz yapsýnlar diyebilirsiniz. Ama hiç olmazsa bilimadamlarý konunun efsane boyutuyla deðil, gerçeklik tarafýyla ilgileniyor olabilseler keþke!

Baksanýza: Sultan Hamid’e doktora vermeyi demiryolu çalýþmalarýna katkýsýndan ötürü uygun görmüþ üniversite yönetimi. Hâlbuki Osmanlý döneminde demiryollarýnýn yapýmý Sultan Hamid’in cülusundan yirmi yýl önce 1856’da baþlamýþtýr. Demek ki Sultan Mecid ve Sultan Aziz’in de payý olmalý bu onurda. Ama küçük bir ayrýntýyý da unutmamak lazým: Osmanlý döneminde yapýlan demiryollarýnýn hemen hepsi devletten alýnan imtiyazlarla Ýngiliz, Alman ve Fransýz þirketleri tarafýndan -kendi ticari çýkarlarýnýn gerektirdiði güzergâhlarda- yaptýrýlýp iþletilmiþtir.

Ama bunu da bir suçlama konusu yapmak yanlýþ. Çünkü devletin o günkü þartlarda böylesi bir yükün altýndan kalkmaya gücü yoktu. Osmanlý sistemi daha 16. yüzyýlýn sonlarýndan itibaren yavaþ yavaþ zayýflamaya ve kapitalizmin geliþimiyle paralel olarak yükselen batý gücü karþýsýnda rekabet edemez hale gelmeye baþlamýþtý. 19. yüzyýlýn sonuna gelindiðinde Osmanlý maliyesi çoktan iflas etmiþ, dýþ borç almadan memurlarýnýn maaþýný ödeyemez duruma düþmüþtü. Ekonomi çökmüþ, ülke yarý sömürge haline gelmiþti. Demiryollarýnýn durumu da ülkenin yarý sömürge oluþunun açýk bir göstergesiydi.

Ama bugün üniversitelerimiz bile tarihte yaþananlarýn sebep sonuç iliþkisi çerçevesinde araþtýrýlmasýna zemin olmaktan sarfýnazar edip bunun yerine gönülleri hoþ edecek politik jestler yapmayý tercih ediyorlarsa bu konularý konuþmanýn fazla da bir anlamý yok.