CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün TBMM Baþkanlýðý’na Meclis’te bir cemevi açýlmasý yönünde verdiði teklif Meclis Baþkaný Cemil Çiçek tarafýndan aleviliðin Ýslam dininden ayrý bir din olmadýðý gerekçesi ile reddedilmiþ; gerekçe de Diyanet’in konuya iliþkin yorumlarý, tanýmlarý.
Bu sýcak konunun detaylarýna girmeyeceðim, konuyu herkesin vicdanýna, izanýna býrakmak gerektiðini düþünüyorum.
Ancak, TBMM’de cemevi açýlmasý talebinden baðýmsýz bir biçimde, konunun daha derinlikli, daha kurumsal, hatta kuramsal bazda tartýþýlmasý gerektiðine de inanýyorum.
Ben alevi yurttaþlarýmýzýn büyük bir bölümünün dile getirdiði cemevlerinin resmi ibadethane olarak devlet tarafýndan tanýnmasý talebini yanlýþ ve ters buluyorum.
Bir ibadethanenin devlet tarafýndan tanýnmasý talebi o ibadethane etrafýnda kümelenen inanç sahipleri için olsa olsa bir nakýsadýr diye düþünürüm.
Alevilerin cemevlerinin resmi ibadethane olarak tanýnmasý talebinin yanlýþ olduðunu ileri sürmemin gerekçesi bu.
Ters dememin nedeni ise, alevilerin, cemevlerinin resmi olarak tanýnmasý yerine, camilerle, camilerin 657 sayýlý kanun personeliyle (!) cemevlerinin ve dedelerin statülerinin sivil düzeyde eþitlenmesi talebini dile getirmelerini, yani camilerin, cami personelinin (!) de devlet dýþý cemaatler tarafýndan finanse edilmesini savunmalarýný beklemem.
Oysa, aleviler bir yanlýþý baþka bir yanlýþla, daha doðrusu kendi sorunlarýný baþka bir yanlýþ çözüm yöntemiyle, DEVLETÇÝ yöntemlerle çözmek istiyorlar.
Sünniler ise kendi yanlýþlarýnýn tekelinden vazgeçmek, bu yanlýþý baþka kesimlerin de paylaþmasýný istemiyorlar.
Bu konuyu fazla uzatmak istemiyorum ama Türkiye’de ve baþka yerlerde laik devlet sistemi, laiklik kavramý bütçe üzerinden tanýmlanmadan, yani bütçe kaynaklarý farklý inanç gruplarý arasýnda sýfýr düzeyinde eþitlenmeden toplumlarýn kalýcý bir huzura kavuþamayacaðýný düþünüyorum.
Bu tartýþma ülkemizde daha uzun yýllar sürüp gidecek, bizler de ýsrarla inançlarýn devlet boyunduruðundan, denetiminden kurtarýlmasýný savunacaðýz.
Sayýn Arýnç yaptýðý konuþmada Diyanet Ýþleri Baþkaný’nýn devlet protokolünde yerinin çok yukarýlara alýnacaðýný söylüyor.
Sormak isterim, gerçek inanç sahipleri islam dininin, islami deðerlerin böylece daha mý önemli kýlýndýðýný düþünecekler?
Ýslamýn, islami deðerlerin manevi hiyerarþisini devlet mi belirleyecek?
Sayýn Arýnç Cumhuriyet’in kuruluþ yýllarýnda Atatürk’ün Diyanet Ýþleri Baþkaný’ný (Reis’ini) yanýndan ayýrmadýðýný, devlet protokolünde çok yukarýlarda tuttuðunu ifade ediyor.
Sayýn Arýnç’ýn, Atatürk’ün bu tavrýnýn Diyanet’e yüklediði gardiyanlýk rolünden geldiðini unutmuþ gözükmesi tecahül-ü arif sanatýndan baþka bir þey olamaz diye düþünüyorum.
Gelelim Diyanet konusunun en can alýcý ama en az konuþulan bölümüne.
Muhafazakar arkadaþlar, haklýlýk paylarý da büyük ölçüde var, anayasalarýn deðiþmez maddeleri olamayacaðýný savunuyorlar.
Malum, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý (DÝB) Anayasa’nýn 136. Maddesinde düzenleniyor, yani bir deðiþmez madde deðil.
Ancak, Siyasi Partiler Kanunu’nun 89. Maddesi siyasi partilerin DÝB’in statüsünün, genel idare içindeki yerinin deðiþtirilmesini önermelerini yasaklýyor.
Bir baþka ifadeyle, kulak tersten gösterilerek, DÝB’in statüsü, 136. Madde, Kenan Evren tarafýndan anayasanýn deðiþtirilemez maddesi haline getirilmiþ.
Nedense kimse de SPK 89’a iliþmiyor; bu konuda CHP de, tarihsel olarak da kendine göre en haklý (!) nedenlerden, SPK 89’un kaldýrýlmasýný gündeme getirmiyor.
Anayasanýn deðiþmez maddelerinin bu deðiþmezlik statüsünün haklý gerekçelerle kaldýrýlmasýný savunan arkadaþlar 136. maddenin (DÝB) bu deðiþmezlik statüsünü acaba nasýl deðerlendiriyorlar?
Yoksa DÝB’in genel idare içindeki yerini hukuk devleti ve demokrasi ilkelerine oranla daha mý az deðiþtirilebilir buluyorlar? twitter.com/KarakasEser