Sur, Cizre, Silvan afet bölgesi ilan edilsin

Bölgede 90’lar tekerrür ediyor. Ama tersinden. 90’lar boyu terörle mücadele için hukuk dışına çıkarak sivil halkın çok ağır travmalar yaşamasına neden hoyrat devlet uygulamalarından ne varsa akılda kalan, aynısını bugün PKK terör örgütü yapıyor. 

Çatışmaları bilinçli olarak kırsaldan şehirlere çeken PKK, eline silah verdiği çoğu madde bağımlısı, suça bulaşmış çocukları araçsallaştırırken onların esir aldığı mahallelerdeki insanları da canlı kalkan olarak kullanıyor.

HDP’li ve DBP’li siyasetçiler ise sanki bu insanların yaşama hakkı başta olmak üzere, tüm hak ve özgürlükleri YDGH’lılarca gasp edilmemiş gibi, evleri, sokakları, camileri, kiliseleri, namusları, terör örgütünün mülkü haline getirilmemiş gibi teröre sivil kamuflaj yapmaya devam ediyor.

Tüm gayretleri, terörün ideolojik aygıtlarını kullanarak “Türk devleti kasten Kürt gençlerini katlediyor”, “TC Kürtlerin şehirlerini işgal edip katliam yapıyor” algısı yaratabilmek.

Ama işler ne Kandil’in ne Cihangir’in dilediği gibi gitmedi. Hesaplar hendeğe uymadı.

HDP’ye oy vermiş Kürtler artık karşılarına çıkma cesareti bulan HDP’lilerin yakasına yapışıyor.

500 yıllık Kurşunlu Camii’ni içindeki Kur’an-ı Kerim’lerle birlikte yakan YDGH’ya vaktinde itiraz etmemenin, Demirtaş’ın ifadesiyle “n’olmuş yani, üç beş çocuk eline silah almışsa” diye arkalamanın hesabı altında eziliyor

Çatışmalarda ölen Kürtler, PKK’nın şehit ettiği doktorlar, polisler, askerler zaten umurlarında değildi. PKK’lı cenazelerinden fırsat bulup da bir şehit ailesine gitmiş “bu iş bizimkilerin işi ama üzgünüz, kusura bakmayın” ya da Sırrı Süreyya Önder’in asker şehit eden teröristin cenazesinde dediği gibi “Allah hepimize böyle şerefli ölüm nasip etsin” demiş de değillerdi.

Ama artık bırakın toplum genelinin tepkisini, mayınlarla esir aldıkları Kürtler lanet okuyor.

O kadar ki, sırtını PKK’ya dayadığını ilan eden ve “hendekler oyumuzu düşürmedi, bilakis özyönetim ilan edilen yerlerden yüksek oy aldık” diyerek çukur siyasetiyle övünen Figen Yüksekdağ bile manevra yapma, çukurdan çıkma çabasında kaç gündür.

Diyarbakır Sur’da, Silvan’da, Şırnak Cizre’de insanlar binler halinde kaçıyor PKK’dan. Verdikleri oyun kendilerine hendekler, barikatlar, sokaklara gömülmüş mayınlar ve evlerinin, çocuklarının çalınması, mahremiyetlerinin namuslarının çiğnenmesi olarak geri döndüğünü görüyor ve çaresizlik içinde on binler olarak uzaklaşıyorlar özyönetim bölgelerinden.

İmkanı olan birkaç parça eşyasını alıp başka eve çıkıyor. Akrabası olan, onlara sığınıyor. Kış yaklaşırken bu misafirliklerin giderek daha da zorlaşacağı aşikar.

Hele bu ilçelerde ekonominin zaten parlak olmadığı, işsizliğin hat safhada olduğu düşünülürse hendek-özyönetim siyasetinin halka bedelinin ağırlığı daha iyi anlaşılır.

Sur’da, Cizre’de, Silvan’da, Nusaybin’de esnaf hem hendekler ve PKK’nın dayatması yüzünden hem çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle kepenk açamıyor. Açsa da müşteri bulamıyor. Yüzlerce işyerleri iflas etti. Ya da işçi çıkardı. Durum gerçekten vahim bölgede.

Elektrik kesintileri ve hendekçilerin patlattığı su boruları nedeniyle depolarda mallar bozuldu. YDGH’lıların yağmaladığı, çatışmaların tahrif ettiği evler dükkanlar yaşanmaz hale geldi.

Zarar büyük. Sivil halkın mağduriyeti daha da büyük.

Ancak, zararı tazmin eden mevcut yasaların, uygulamaların yetemediği alanlar var. Valilerin kaymakamların elini güçlendirmek gerek. Halkın yarasını saracak, Türkiye’ye karşı inancını, güvenini pekiştirecek, yüreğini ısıtacak bir master plana ihtiyaç var.

Çatışma bölgelerindeki halkın kendi kaderine ve imkanlarına terk edilmemesi, belki TOKİ marifetiyle hızla yeni evlere yerleştirilmesi gerekiyor.

Sur ve Bağlar’ın kentsel dönüşümünü gerçekleştirmeden bölgenin suç ve terör örgütlerinin bataklığı olmasını önlemek mümkün görünmüyor. Tarihi eserlerin esaretine son vermek için de hız verilmeli bu işe.