Sur’da bir gedik açmak, Kürtlerin gönlüne ulaşmak

Diyarbakır’da hemen tüm Kürtlerde bir kafa karışıklığı var. Kafaları karıştıran şey duyguların da karışmış olması. Geçmiş travmalar, her F16 uçuşuyla, binlerce sokaktan birindeki bir duvara karalanmış iki cümlelik ırkçı yazıyla ya da bir benzeri tetikleyiciyle hortlamış çünkü. 

Bu hassas duygusal zemine, PKK-HDP’yle birlikte kaosa yatırım yapan iş ve siyasi çevrelerle medya manipülasyonlarını da ekleyince değil bölge halkı koyverseniz siz de kendinizi 90’lar simülasyonunda bulabilirsiniz çünkü.

Allah’tan Diyarbakır öyle değil. On üç yıllık icraatlar ve son iki buçuk yıllık çözüm iradesi kefil olmuş gelecek umutlarına. Ama, kendi ifadeleriyle “hayatın tadını alan ve başka bir Türkiye’ye inanan Kürtler”in duygusallığı da bir başka gerçek.

PKK’nın hendek siyaseti ve HDP’nin o hendeğe düşmesi derin bir hayal kırıklığı yaratmış.

İki ayrı Diyarbakır da ayrı bir ikileme yol olmuş.

Sivilceli oğlanların ellerinde keleşlerle mahalle halkına zulmettiği, daracık sokaklara hendekler kazıp patlayıcılar gömdüğü Sur, başka bir Diyarbakır... Geniş caddelerinde son model arabaların, kaldırımlarında şık hanımların beylerin dolaştığı, geniş bulvarları, yüksek binaları, dükkan-restoranlarıyla yeni gelişen Kayapınar ise başka bir Diyarbakır...

Haliyle iki ayrı sosyal siyasal gerçeklik demek bu. Çatışmanın sonuçlarından farklı derecelerde etkileniyor olsalar da çatışma siyasetine aynı tepkiyi veriyorlar ama. “Bugün referandum olsa halkın yüzde 95’i Türkiye ile birlikte yaşamayı ister” cümlesi en sık kurulan cümle o yüzden. “Hendekle özyönetim mi olurmuş” tespitine ya bir kahkahanın ya bir dudak büküşün eşlik etmesi ise ayrı bir gösterge.

Ama Sur ve Bağlar gibi semtlerde de iki ayrı durum var. Sosyo-ekonomik açıdan zor şartlarda yaşayan, hem 90’lardaki göçler güçlükler nedeniyle oluşan travmaları iyileşemeden PKK eliyle siyasallaşan, hem de kötü yapılaşma nedeniyle her türlü suçun ve suçlunun yatağı haline gelen bu semtlerde yaşayıp HDP’ye oy verse de hendek siyasetine onay vermeyenlerin ikilemi var mesela.

Devletin hendekleri ortadan kaldırmasını, çoluk çocuğun dolaştığı yerlere gömdüğü patlayıcıları toplamasını, Sur’da hayatı normale çevirmesini bekliyorlar bir yandan. Bir yandan ise tüm bunlar olurken devletin ırkçı intikamcı bir tutum almamasını, kendisine zarar vermemesini istiyorlar.

HDP’ye oy vermeyenler de ayrı bir duygusal ikilik yaşıyor. Onlar için “hayaller barış, hayatlar daha bir hendek” çünkü. Çözüm sürecinde PKK’nın muhatap alınıp kendilerinin yok sayıldığını, bölge halkının PKK’nın insafına terk edildiğini söylüyorlar. Sözlerindeki incinmişlik fark edilmeyecek gibi değil.

İşin bir de kentsel dönüşüm yanı var. Sur ve Bağlar’da YDGH’nın barınabilmesini, hendek siyasetinin mümkün olabilmesini geciken kentsel dönüşüme bağlıyor çoğunluk. Orada geniş sokaklı düzenli bir yerleşim mümkün olsaydı ne suç örgütleri cirit atabilirdi ve aileler çocuklarını bu yamyamlara kaptırırdı ne de devlet bu bölgelerde kontrolü kaybederdi diyorlar.

Kürt sorunu Kürtlerle konuşulsun derken PKK’nın silahlı unsurlarıyla birlikte Kürtlere yönelik kuşku da ortadan kalksın istiyorlar. Olağan şüpheli görülmek yormuş onları.

Acının yeterince paylaşılmaması meselesi var ayrıcaUludere faciası yaşandığında, Kobani işgal edildiğinde, Diyarbakır’da bomba patladığında... PKK’nın, batı dünyasının, Türkiye karşıtı medyanın, şunun bunun ne dediğine ne yaptığına bakmadan bizimle sahici bir acı paylaşılamaz mıydı diye soruyorlar.

Devletten, Hükümetten, Türkiye’den beklentileri Kürtlerin varlığının, kimliğinin, haklarının ve elbette duygularının PKK’dan bağımsız olarak kabul edilmesi. 

Yani Kürtlerin PKK ile mücadeleye kurban edilmemesi.