‘Süreç altı ay önce başlasaydı evladım hayatta olacaktı’

Cemile Anne şehit astsubay Vedat Avcı’nın annesi. Altı ay önce Siirt’te kaybetmiş astsubay evladını. Yürek yangını hiç azalmamış, evladının yokluğunu bir an bile unutmamış.

Denizli’deki evinde kendisini ziyaret ettiğimizde, oğluna doğum günü hediyesi olarak hazırladığı odayı gösterdi bize Cemile Anne. Vedat’ın askeri kıyafetlerini, diplomalarını, her yaştan fotoğraflarını, kişisel eşyalarını yaptırdığı büyük camlı bir dolaba yerleştirmiş. Müze oda olmuş Vedat’ın odası.

“Hatırasını yaşatmak istiyorum, onu özledikçe bunlara bakıyorum” diyor Cemile Anne. Ama nasıl baktığını görmeliydiniz!

Elini tuttuğumda zangır zangır titriyordu. Konuşmakta zorlandı ama şu sözü, bu sürecin neden selametle neticelenmesi gerektiğini çok iyi anlatıyordu:

“Süreç altı ay önce başlasaydı benim evladım da hayatta olacaktı.”

90 gündür süren çatışmasızlık sayesinde kimsenin çocuğunun ölmemesini ve bunun için sarf edilen çabaları değersiz bulup “bunların hepsi göz boyama, lüzumsuz romantiklikler falan filan” diyenler buyursunlar Cemile Anneye anlatsınlar bakalım bu görüşlerini!

Protestocuların cürmü nedir?

Akiller Heyeti Ege Bölgesi üyeleri olarak İzmir’den sonra Denizli’ye gittik ve çok sayıda görüşme yaptık, notlar aldık. Şu kesin: Denizli’deki hava bahar havası. Endişeleri, soruları olanlar dahil herkes, bu sorunun Kürtlerle Türkler arasında olmadığını, kardeşliğin Denizli’de de hiç bozulmadığını söylüyor ve İmralı görüşmelerinin silah bırakma ve kanın durması yönünde sürdürülmesine destek verdiklerini belirtiyor. Son derece demokratik ortamlarda geçen görüşmelerde itiraz eden de, destek veren de konuştu. Denizli’nin kahir ekseriyetinde bu kadim şehrin insanı olmanın asaleti ve olgunluğu gözleniyordu.

15-20 kişilik bir avuç protestocu ise şehir merkezinde toplanarak medyanın teveccühüyle demokratik haklarını kullandı. Ama keşke ortalığı velveleye vermeye çalışmak ve demode sloganlar atmak yerine davetimize icabet edip fikirlerini ve varsa bu konudaki çözüm önerilerini bizimle de paylaşsalardı. Elbette tercih onların ama şu sorular üzerine düşünmeyi teklif ediyorum: Mesela oy oranı yüzde bir bile olmayan İşçi Partisi’nin toplum nezdinde karşılığı olmasa da (Ege’de de) eylem yapma hakkı elbette vardır ve şiddete başvurmadığı müddetçe bunu yapabilmelidir. Ama İP’in pek zinde biçimde organize ettiği bu protestolara medyanın cürmünden fazla yer ayırması ne kadar doğru? Ayrıca bu grupların yaptığı demokratik ortamları terörize etmek ve bağırıp çağırarak şiddet dili üretmek, nefret suçu işlemek değil mi? Yahut bu protestolara gereğinden fazla yer ayırmak, olumlu ya da olumsuz olan fikrini şiddetsiz şekilde söyleyen o geniş kitlelerin hakkını gasp etmek değil mi?

Süleymaniye’den yeni Türkiye

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Medialog Platformu’nun Süleymaniye’de düzenlediği Türk ve Kürt Kadın Gazeteciler Çalıştayı vesilesiyle yeni Türkiye’nin Kuzey Irak’tan nasıl göründüğünü gözlemleme imkanı da bulduk. Kürdistanlı kadın gazeteciler de, görüştüğümüz bürokrat ve siyasiler de hayatın normalleşmesi için yürütülen sürece desteklerini bildiriyor. Süleymaniye Valisi Türk işadamlarını şehre yatırım yapmaya davet ederken de; Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi eski Başbakan’ı Barham Salih “süreçten umutluyuz, kendi istikrarımızı koruyacak şekilde geri çekilmeyi destekliyoruz, beraber çok şey yapabiliriz” derken de; Talabani’nin medyadan sorumlu yardımcısı Azad Muhammed “Türkiye bu sorunu çözerse bölge Kürtlerinin de desteğini kazanır ve çok büyük bir devlet olur” derken de husumetin değil var olan hısımlığın işbirliğine dönüşmesinin önemine vurgu yapıyorlardı. Daha sadece on yıl önceki durum bile hatırlandığında huzur, refah ve istikrar için önce şiddetsiz bir ortamın tesis edilmesi gerektiği Kuzey Irak Kürt Bölgesi örneğinde de net olarak görülüyor.