Sürecin demokratik ve siyasi meşruiyeti

Büyük siyasi sorunlar, yeni bir paradigma ve yeni bir zihin dünyası oluşturmadan çözülemezler. Amiyane tabirle kafa yapısı değişmeden Kürt meselesi gibi kronik meseleler aşılamaz.

İnkarcı, reddiyeci, asimilasyoncu, ötekileştirici siyasi anlayışın değişmesi elbette işin ruhunu oluşturur. Ama bu ruhun nasıl bir bedende hayat bulacağı önemlidir. Demokratik çözümü besleyen demokratik siyasi tasavvur ve zihin aynı zamanda onu uygun bir hukuki çerçeve ile var olabilir. Bu bağlamda toplumsal barışı ve bir arada yaşama kültürünü daha da pekiştirecek düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır. Aslına bakılırsa ‘yeni anayasa’ meselesi her konuda önümüzde duran bir konudur.

Hep söylediğimiz bir husus var: Çözüm iradesi olmadan böyle bir süreç başlayamaz. Ama irade kadar önemli olan ‘nasıl bir sonuç’ arzuladığınız, bu sonuca hangi yol, yöntem ve usullerle ulaşmaya çalıştığınızdır. AK Parti iktidarı bunların hepsini nazara alan bir hassasiyetle hareket ediyor, demokratik sonucu, yine demokratik yol ve yöntemlerle inşa etmeye çalışıyor.

***

Sorunun can alıcı günlerinde çözüm vurgusu yapan bazı yazarlar Başbakan’ın farklı kesimlerin hassasiyetlerini gözeterek ‘milliyetçi’ dozu olan açıklamalar yapmasını eleştiriyorlardı. Biz de onlara karşı “Türkiye padişahlık değil, eğer siyaset kurumu bu sorunu çözecekse elbette toplumdaki tüm kesimleri dikkate almak durumunda, farklı algıları gözetmek zorunda” diyorduk. “İktidar doğru bildiği yolda tepkileri nazara almadan cesur adımlar atmalı” diyenler aslında çözüm projelerine soğuk bakan kesimlerin umursanmaması gibi bir telkinde bulunmuş oluyorlardı. Belli kesimlerin tepkilerine rağmen Hükümete “siyasi cesaret” tavsiye edenler bu yönüyle haklıydılar.

Bugünlerde ise çözüm isteyen arkadaşlar yine iyi niyetle “en geniş katılım, en geniş uzlaşma ile süreç yürütülmeli” tavsiyesinde bulunuyorlar. Bu da teorik olarak haklı bir istek...

Demokrasinin hem güzelliği, hem zorluğu tam da burada... Demokratik zihniyeti ve tasavvuru özümsemeyen veya sorunu besleyen yaklaşımları destekleyen toplumsal grupları çok fazla nazara aldığınızda siyasi risk üstlenemiyor ve cesur adımlar atamıyorsunuz. Ama tam aksine en geniş katılım ve uzlaşmayla yol yürümediğiniz zaman da yürüttüğünüz süreç demokratik ruha ters gibi bir algı üretiyor.

Demokrasi tam da böyle bir sistem. Eğer siz aşırı milliyetçi veya statükocu partilerin söylediklerine takılırsanız, onların desteği olmadan hiçbir adım atmazsanız ne demokratik reformlar yapabilirsiniz, ne demokratik bir çözüm gelişir. Demokratik bir perspektifle ve çözüm projesiyle ortaya çıktığınız zaman da ister istemez bu zihniyete ve tasavvura sahip olmayan partileri yanınızda değil karşınızda bulursunuz. Bunu ben ‘demokratik bir eksiklik’ olarak görmüyorum.

***

MHP’nin veya CHP’nin sürece destek vermemesi sürecin demokratik meşruiyetine halel getirmez. Bu partilerin çözüm karşıtı antidemokratik tasavvurlarını dikkate almak da demokratik bir duyarlılık değildir. Çünkü bu partilerin oy aldığı toplumsal kesimler içinde bile sürece destek verenler var. Çözümün arkasında varolan toplumsal ve siyasi desteğin büyüklüğü, asıl demokratik meşruiyeti ortaya koyuyor.

Çözüm sürecinde hükümet büyük bir toplumsal destekle yoluna devam ediyor. Farklı kesimlerin düşünce, uyarı, hassasiyet ve tavsiyeleri elbette sürecin bir paçası... Hükümet bunlardan yalıtılmış şekilde kendi doğrusunu dayatmıyor. Tabii öncelikle sorunun tarafı olan kesimlerle bir görüşme ve anlaşma temelinde yol yürüyor. Bu arada çözüme destek veren tüm kesimlerin tavsiyelerini de rehber ediniyor, destek vermeyenlerin eleştirilerini de dikkate alıyor.

Ali Bayramoğlu çok doğru ve haklı bir şekilde ‘toplumsal meşruiyete’, ‘geniş katılıma’ ve ‘demokratik ittifaka’ vurgu yapan yazılar yazıyor. Bayramoğlu’nun “Kalıcı çözüm ülkenin kendisini siyasi, idari, zihni dokusuyla baştan kurma hamlesi demektir” sözü yabana atılamaz.

Akil insanlar meselesi bu çerçevede bir ‘katılım, istişare, diyalog’ mekanizması olarak görülebilir.

Açılımın başladığı dönemde çok farklı toplum kesimleriyle istişare toplantıları düzenleyen hükümet bugün de farklı kesimlerin önerilerini alarak, onların destek ve katkılarını sağlayarak süreci idare ediyor.

Bu yüzden ‘çözüm’ ve ‘demokrasi’ istediğinden şüphe duymadığımız yazarların ‘ama’, ‘fakat’, ‘aslında’, ‘zaten’ gibi çekincelerine takılmamak, güç birliğini zayıflatmamak en doğrusu...