Çözüm sürecinin formatýný yeniden deðerlendirmekte yarar olduðunu düþünüyorum.
Bildiðim kadarýyla çözüm sürecinin devletçe öngörülen formatý, Kürt vatandaþlarýmýzýn maðduriyet hissini giderecek bir restorasyon projesinin devreye sokulmasý, bu arada terörün sona erdirilmesi ve terör örgütünün tasfiyesi idi. Böylece Türkiye, 10 yýllarca süren bir kan kaybýný önlemiþ, terörle mücadele için sarfettiði kaynaðý, ülke kalkýnmasý için kullanmýþ olacaktý.
Örgütün de katýldýðý çatýþmasýzlýk dönemi, kaný durdurdu. Devlet, Kürt vatandaþlarýmýzýn maðduriyetinin giderilmesi noktasýnda önemli adýmlar attý, atýyor. Terörün sona erdirilmesi ve terör örgütünün tasfiyesi ise henüz sürüncemede.
Bu noktada, örgütün, çözüm sürecinden beklentisindeki farklýlýk devreye giriyor. Örgütün hedefi, Kürtler’in maðduriyetüinin giderilmesi midir, yoksa Doðu - Güneydoðu’da örgütün hakim olduðu bir yapýnýn kurulmasý mýdýr? Belki örgütün ilk motivasyonunda “maðduriyet” unsuru etkili olmuþtur. Ancak zaman içinde bu tür örgütlenmelerin tabii sonucu olarak “iktidar arayýþý”nýn devreye girmesi ve artýk “iktidar için de mücadele” konseptinin etkili olmasý durumu gerçekleþir. Daðdaki yapýnýn tasfiyesi, belki de oluþumundan daha zordur. Ýnsanlarý daða çaðýrmýþsýnýzdýr, onlarý ateþin içine sürmüþsünüzdür ve þimdi, hiçbir statü vermeksizin “Hadi evlerinize” diyeceksinizdir. Bu, kolay uygulanýr bir durum deðildir.
Ýþin ilginç yaný, örgütün yönetim kadrolarýnýn içine girdiði bu zorluðu aþmak da, devletin yardýmýna baðlý olmaktadýr.
Ancak örgüt liderliði “Benim böyle bir sorunum var, onu çözmemde yardýmcý olun” demek yerine, örgütü “Kürdistan” diye niteledikleri, Türkiye coðrafyasýnýn bir bölümüne intikal ettirebilmenin pazarlýðýna soyunmayý tercih etmiþtir. Þu ana kadar silahlarýn býrakýlmamýþ olmasý, silahlý yapýlarýn bütünüyle Türkiye’yi terk etmemeleri, çözüm sürecinde devletin operasyon yapmýyor olmasýný bölgede “derin yapýlanma” oluþturmak için kullanmalarý, çözüm sürecinden bir “Bölgesel iktidar çýkarma” hesabý ile ilgilidir.
Burada devletin, çözüm süreci çerçevesinde, “Kürtler adýna” sadece terör örgütü ile görüþüyormuþ gibi bir izlenim vermesinin de, örgüt tarafýndan “bölgesel iktidar malzemesi”ne dönüþtürüldüðünü düþünüyorum. Bunun, çok uzun zamandan beri bölge insanlarýnýn þikayet konusu olduðunun tanýðýyým. Bu noktada sivil halkýn, “Derin KCK yapýlanmasý” sebebiyle sesini çýkaramamasýna mukabil, Hüda-Par’ýn itirazlarý olduysa da, o da “Hizbullah’ýn getirdiði bagaj” sebebiyle dikkate alýnmamýþtýr.
Þu son kalkýþma... Bunun kuluçkasý nedir? Bu potansiyel nerede hazýrlanmýþtýr? Devlet, çözüm sürecine bunca emek verdikten sonra böyle bir kalkýþma potansiyeli bulunduðunu bilmekte miydi, yoksa sürpriz mi olmuþtur? Sürpriz olmamýþsa, böyle bir potansiyelin oluþmasý karþýsýnda neden bir þey yapýlamamýþtýr?
Hac sýrasýnda, üstelik Arafat’ta, vakfe ortamýnda buluþtuðumuz bölgeden gelmiþ kimi üst yöneticiler, bizim “Akil insan” rolümüzü ve bu konulardaki hassasiyetimizi de dikkate alarak, çok ciddi kaygýlar seslendirmiþlerdir. Çok ciddi kaygýlarýn içine, örgüt tarafýndan caddelerde kurulan bayraklý, posterli kontrol noktalarý, tehditler, þantajlar, vergi tarhlarý vs giriyor ve mülki amirlerin, bu tür uygulamalar karþýsýnda sessiz kaldýðý tespiti giriyor.
Ve iþte son kalkýþma... Adeta iþaretlenmiþ evlerin, iþyerlerinin, insanlarýn hedef seçildiði bir “arýndýrma operasyonu.”
Çözüm süreci konusunda,Türkiye’nin Doðusunu - Batýsýný derin kaygýlara sürükleyen hadise.
Soru þu: Van’da, Diyarbakýr’da, Þemdinli’de, Cizre’de vs... Ýnsanlar -evet hepsi de Kürt olanlar- evlerinde gönül huzuru içinde yaþamakta mýdýrlar, yoksa “Ben de hedef miyim?” ya da “Hedef olmamak için ne yapmalýyým?” gibi sorularla mý boðuþmaktadýr?
Bence, bu son kalkýþma, devlet için de bir milat olmalýdýr.
Çözüm sürecinin çerçevesi, örgütün önüne en net biçimde konmalý, kimsenin süreçten asla verilmeyecek olaný almak ve kitleleri o yönde kullanmak gibi bir hesabýn içine giremeyeceði kesin biçimde ifade edilmelidir.
Þunu diyorum: Ýstanbul’da, Ýzmir’de Kayseri’de bir insanýn, bir sivil toplum örgütünün statüsü ne ise, Diyarbakýr’da, Þemdinli’de, Van’da da o olmalýdýr. Türk’ün statüsü ne ise Kürd’ün de o olmalýdýr. Arkasýný silahlý bir yapýya dayamak, asla bir farklý statü imkaný vermemelidir. Tabii, devletten baþka silahlý örgüt oluþturmak da kimsenin hakký olmamalýdýr. Bunu Öcalan da anlamalý, Selahattin Demirtaþ da, Ahmet Türk de... Cemil Bayýk da...