Reyhanlý’ya ve aslýnda tüm Türkiye’ye karþý düzenlenen terör saldýrýsý, giderek aydýnlanýyor. Polis, Suriye rejimine hem ideolojik, hem mezhepsel, hem menfaatsel iliþkilerle baðlý olan bir aþýrý sol fraksiyonun izlerini yakalamýþ durumda. Umarým tüm failler bulunur ve adalete hesap verir.
Bu faillerin arkasýndaki güce, yani muhtemelen Suriye’deki Baas rejimine karþý ne yapmak gerektiði ise daha zor bir mesele. Sadece Türkiye’yi deðil, tüm bir uluslararasý sistemi ilgilendiriyor. Baþbakan Erdoðan’ýn ABD ziyaretinde bu açýdan ne olacak, göreceðiz. Her halükârda, saðlam ama soðukkanlý gitmek, güçlü ama hesaplý davranmak lazým.
Son üç-beþ günde yaþadýklarýmýzýn beni en çok düþündüren yönü ise, toplumsal tepkiler. Bu olay da bir kez daha gösteriyor ki, biz aþýrý derecede bölünmüþ, birbirine hiç güvenmeyen kamplara ayrýlmýþ bir toplumuz. Bu kamplar içindeki pek çok insanýn gerçekliði aramak yerine, önyargýlarýna göre gerçeklik tahayyül etmesi ise, iþi iyice çýkmaza sokuyor.
Ulusalcýlarýn Suriyesi
Bunun en bariz örneði ulusalcýlar. Suriye krizinin baþýndan beridir ortadaki tek sorunun “emperyalizmin Suriye üzerindeki oyunlarý” olduðuna inanýyor, tüm gerçekliði de bu inanca göre eðip-büküyorlar.
Çünkü bunlarýn itikadýna göre dünyadaki tüm kötülükler sadece emperyalistlerden gelir. “Yerel” kötülük olamaz. Hele de bir rejim anti-emperyalist geçiniyorsa, mutlaka iyidir. Katliamlar yaptýðý belgelense de, bu mutlaka “emperyalistlerin yalanlarý” sayýlmalýdýr.
Bu baðnaz ideolojinin üzerine bir de mezhepçilik eklenince feci bir alaþým çýkýyor ortaya. Esad rejimini her halükarda haklý gören, savunan, arkalayan bir tutum beliriyor.
Bu zihniyetin kimi sahipleri, dezenformasyondan da hiç çekinmiyorlar. Ýnternet, bilhassa da Twitter ise bunun için çok müsait bir zemin. Reyhanlý saldýrýsýnýn ardýndan hýzla “Suriye muhalefetinden El Nusra cephesi saldýrýyý üstlendi” veya “ölü sayýsý BBC’ye göre 177” gibi aslý-astarý olmayan “haber”lerin yayýlmasý, bunun bir örneði.
Kýssadan hisse: Ýnternetteki kaynaklarýnýzýn ne olduðuna dikkat edin. “Twitter’da gördüm, birisi yazmýþ” diyerek hareket ederseniz, yanýlabilirsiniz.
Muhafazakârlara gelince
Gelgelelim, benim de aralarýnda bulunduðum Suriye muhalefeti destekçilerinin de görmesi gereken gerçekler var.
Bunlardan biri, muhalefet saflarýndaki bazý unsurlarýn, bilhassa El Nusra gibi Selefi gruplarýn, hakikaten de kýnanmasý gereken eylemler gerçekleþtirdiði. Muhalefetin ana çatýsý deðil, ama söz konusu Selefi gruplarda tüm Nusayrilere karþý þiddet eðilimi var. Vücut kesip-biçmeye varan kimi vahþetlerinin görüntüleri internette dolaþýyor. Bunlar, Esad rejiminin en az ayný derecede korkunç katliamlarýna karþý bir misilleme olabilir, ama yine de meþru görülemez.
Görmemiz gereken ikinci gerçek, Türkiye’nin gücünün sýnýrlarý. Benim de bu sütunda defalarca belirttiðim gibi, Suriye’de tarihin doðru yanýnda durduk, zalim bir rejime karþý halk çoðunluðunun özgürlük talebine destek verdik. Ancak olaylarýn nereye varacaðýný Batýlýlar gibi biz de kestiremedik. Dahasý, kontrolümüzde olmayan uluslararasý þartlar nedeniyle, bu akýþý istediðimiz kadar etkileyemedik.
Çünkü, evet, Türkiye bugün on yýl öncesinden çok daha güçlü, ama bir “süper güç” deðil. (Kaldý ki süper güç Amerika bile artýk epey ihtiyatlý.) Öte yandan, Arap dünyasýna dair bilgimiz sýnýrlý. Bölgedeki Osmanlý geçmiþimiz ile övünüyoruz; ama kaç tane iyi Arapça konuþan uzmanýmýz var?
Suriye için haklý olarak öfkelenir ve üzülürken bir taraftan da bu gerçekleri de düþünmemiz lazým. Bu çetin coðrafyada uzun, ince ve zorlu bir yol bekliyor çünkü bizleri.