Þu sýralar Türk basýný hükümeti Suriye meselesi nedeniyle yeren, hatta yerden yere vuran yazýlarla dolu. Ve bunlarýn bazýlarý ciddiye alýnabilir analizler sunarken daha büyük bir kýsmý ilkesiz ve tutarsýz söylenmeler sýralýyor.
En tutarsýz kanat, ulusalcýlar. Kendini açýkça ulusalcý ilan edenlerden aslýnda çok daha büyük bir yekûnu oluþturan- öyle ki bazý “Ýrancý Ýslamcýlar”ý dahi içeren - bu koro, son bir yýldýr ýsrarla þunu söylüyordu: “Akepe hükümeti taþerondur, Batýlý güçlerin maþasýdýr.” Yani, bunlara göre, bizim hükümetin Esad rejimine karþý çýkýp muhalefeti arkalamasýnýn tek sebebi, Batý tarafýndan “öne sürülmüþ” olmasýydý.
Oysa þimdi açýkça ortaya çýktý ki, ne ABD ne de NATO, “Suriye’ye girelim” diye ellerini ovuþturmadýklarý gibi, Türkiye’nin böyle bir iþe giriþmesine de taraftar deðiller.
Bir baþka deyiþle, bu sütunda daha önce de belirttiðim gibi, bizim hükümet Suriye konusunda Batý’dan daha “þahin”.
Ama bu netleþince ulusalcýlar ne yapýyor dersiniz? “Hükümete taþeron demekle haksýzlýk” ettik diye erdemli bir öz eleþtiride mi bulunuyorlar?
Ne gezer... Kendi tutarsýzlýklarýna hiç bakmaksýzýn, “oh canýmýza deðsin, ne de güzel yalnýz kaldýnýz Suriye’de” dercesine seviniyorlar.
‘Araplarýn Kemalizmi’
Söz konusu ulusalcý koroda rastlanamayan tek þey tutarlýlýk deðil. “Siyasi ahlâk” diye bir þey de yok.
Öyle ki, Suriye’deki Esad rejimi tarafýndan yirmi bine yakýn sivilin öldürülmesi, çocuklara iþkence yapýlýp bebeklerin boðazlanmasý hiçbir anlam ifade etmiyor bunlara.
Esad rejiminin “anti-emperyalizm” edebiyatý yapmasý, dahasý Doðu Perinçek’in özlü ifadesiyle “laikliðin, halkçýlýðýn ve aydýnlanmanýn çok çarpýcý örneklerinden biri” olmasý, yetiyor da artýyor Baas aþýðý olmalarý için. (Bkz: Doðu Perinçek’in 4 Temmuz tarihli Aydýnlýk’taki “Baas Araplarýn Kemalizmidir” altbaþlýklý yazýsý.)
“Aþýk olma” derken de hiç abartýyor deðilim, sevgili okurlar. Çünkü adamlar kalktýlar Hatay’da miting yaptýlar Esad rejimi lehine. Aralarýndan bazýlarý, hiç utanýp-sýkýlmadan, “Kanýmýz canýmýz Esad’a feda” diye slogan attý.
Ben, açýkçasý, böyle insanlarla ayný ülkede yaþamaktan hicab duyuyorum.
Hükümetin Suriye politikasýný ise ahlâken sonuna kadar doðru buluyorum.
Buradaki ahlaki boyutu “Sünnicilik” diye okumak isteyen yorumculara da hiç katýlmýyorum.
Çünkü, evet, insan topluluklarý arasýndaki etnik ve dini baðlar, onlarýn birbirlerinin acýlarýný daha derinden hissetmelerini saðlar. Suriye’de Esad rejimi tarafýndan katledilen Sünni çoðunluðun acýsýnýn Türkiye’nin Sünni kitleleri tarafýndan yakýndan hissedilmesi de olaðandýr.
Ancak bizim hükümetin (Ýran veya Suudi Arabistan’ýn aksine) kör bir mezhepçilik yapmadýðýnýn ispatý, on yýllýk Ortadoðu performansýdýr. Esad rejimini uluslararasý baskýdan kurtaran, Ýran’ý nükleer krizden çýkarmaya çalýþan, Irak’ta Sünni-Þii gerilimini düþürmek için elinden geleni yapan bir hükümetten bahsediyoruz.
Bütün bu iyi niyet adýmlarý ters tepen bir yönetimin ona göre gardýný almasý da son derece doðaldýr.
Haklýlýk ve avantaj
Tüm bunlar, hükümetin Suriye konusunda ahlâken haklý olduðunun ifadeleri. Ancak ahlaken haklý olmak, “avantajlý” olmanýn garantisi deðil kuþkusuz. Nitekim bugün Türkiye’nin baþta mülteci meselesi olmak üzere Suriye’deki durumdan ötürü epey sýkýþtýðý doðru.
Ancak bu sýkýþmayý “oh canýmýza deðsin” diye sevinçle karþýlayanlar kadar, çýkar-odaklý bir reelpolitik üzerinden eleþtirenler de bence yanýlýyor.
Çünkü Ankara, Suriye’de tarihin doðru yanýnda kayda geçmekle kalmayacaktýr. Kanlý Baas rejimi er-geç yýkýlacak, kurulacak demokratik “Yeni Suriye” de Türkiye’nin yakýn dostu olacaktýr.
Türkiye hem haklýdýr, kýsacasý, hem de kazanacaktýr.