Suriye, Halep ve Þam’da Cuma Namazý...

Birkaç yýl öncesine kadar sýklýkla duyduðumuz bir ifadeydi bu...

Hani, “Futbol takýmýna üçlü çektir” deseniz, neredeyse bu sözü tekrarlayacaklar... O derece benimsenmiþ ve tekerlemeye dönüþmüþ bir sözdü...

Baþbakan Binali Yýldýrým, Rusya hamlesinden sonra, “Baþka geliþmeler de olabilir” dediðinde, “Katil Esed’le mi barýþacaksýnýz? Suriye’yle mi yakýnlaþacaksýnýz?” diye yaygarayý koparmýþlardý; bir önceki Baþbakan’ýn gölgesine sýðýnarak ve bir önceki Baþbakan’ýn sýrf bu nedenle yerinden edildiðini ima ederek...

Daha sonra (onca acýdan sonra) “Ýran’la da görüþülebilir, Rusya’yla da görüþülebilir, Suriye’yle de görüþülebilir...” diye fetva vermeye baþladýlar.

Bir önceki Baþbakan elbette “Suriye’yle yakýnlaþmanýn önü açýlsýn” diye yerinden edilmemiþti ama “Reis artýk kenara çekilmelidir” diyen arkadaþlarýn bütün gayreti (ne yazýk ki) Halep’in bu hale gelmesine katkýda bulunan dýþ politika tercihlerine mazeret üretmek oldu; bunu da yine bir önceki Baþbakan’ýn (kendi ifadeleriyle) “eþsiz bölge vizyonuyla” (ve dünya görgüsüyle) meþrulaþtýrdýlar.

Denilebilirse, bir önceki Baþbakan’ý yine kendileri yakmýþ oldu... Ya da karþýlýklý birbirlerini yaktýlar. Bilemiyorum... Sonuçta ayný kapýyla çýkýyor.

Halep artýk “özgür” deðil.

Suriye’de beklenen devrim olmadý.

Birkaç saat içinde Þam’a ulaþma ve Cuma Namazýný orada eda etme ihtimali de kalmadý.

Fütuhatçý devrimcilerimizin herhalde bu tablodan çýkaracaklarý dersler vardýr. Geçelim...

Bundan sonrasý daha büyük tehlikeler barýndýrýyor.

Halep düþtü... Katil Esed kazandý... Ýran büyük bir sorumsuzluk örneði sergiliyor... Rusya verdiði hiçbir sözü tutmuyor... Amerika ve uygar Batý, laik Esed’in cinayetlerine göz yumuyor...

Hepsine eyvallah da lütfen bu meseleleri “mezhep” üzerinden tartýþmayalým. (Laik Sisi’yi kýrmýzý halýyla karþýlamýþlardý, laik Esed’e de ülkesini iade ettiler, çok mu?)

Katil Esed’in ordusu ve Ýran’dan gelen “milisler”, motivasyonlarýný bir aidiyetten alýyor, Ýsrail’e kök söktürmüþ ve Ýslam dünyasýnýn hayranlýðýný kazanmýþ Hizbullah sadece o aidiyetten bakýyor, Türkiye’den Esed’e destek veren çevreler merkeze sadece o aidiyeti (mezhep yakýnlýðýný) oturtuyor; bunlarýn hepsi oluyor, hatta daha fazlasý oluyor ama onlar öyledir diye biz de mi meseleye oradan bakacaðýz, bölgedeki geliþmeleri “Þii-Sünni cepheleþmesi” üzerinden mi okuyacaðýz, çýkarýlmak istenen “Þii-Sünni savaþý”na malzeme mi taþýyacaðýz?

Esed, Þii olduðu için deðil, “katil” olduðu için katildir.

Esed’in zulmünden kaçanlara ülke olarak kucak açtýk.

Halepçekatliamýndan sonra da Sünni Saddam’ýn zulmünden kaçanlara kucak açmýþtýk.

Mazluma kimliðini, mezhebini, aidiyetini sormadýk, sormayýz, sormamalýyýz.

Ýmparatorluk bakîyesi bir devlete yakýþan da budur.

Dolayýsýyla, Halep’teki vahþete bakýp dilimizi, üslubumuzu, jargonumuzu bozmayalým... Olur olmaz “Þii” vurgusu yapmayalým... Ýçinde “Yavuz Sultan Selim, Çaldýran, Malazgirt” geçen provokatif cümleler kurmayalým...

Ne alakasý ve Yavuz Sultan Selim’le? Halep’teki vahþetin intikamýný kendi vatandaþlarýnýzý (komþularýnýzý, arkadaþlarýnýzý, ahbaplarýnýzý) ürküterek, onlarý tehdit unsuru olarak görerek mi alacaksýnýz?

Ýzlenecek yolu Cumhurbaþkanýmýz Recep Tayyip Erdoðan iþaret etmiþti: “Bizim Þiilik ve Sünnilik diye bir dinimiz yoktur. Dinimiz Ýslam’dýr, kýblemiz bellidir.”

Mezhep üzerinden Irak’ý ve Suriye’yi bölen müstevliler, ülkemizde de ayný fay hatlarýný harekete geçirmeye çalýþýyor.

Biraz dikkat!

Biraz saðduyu!

Biraz basiret!