BM Suriye özel temsilcisi Staffan de Mistura, BM Güvenlik Konseyi’ni bilgilendirmiş, sonunda da Rusya, Türkiye ve İran’ın nüfuzlarını kullanarak şiddetin azaltılması çağırısında bulunmuş.
Suriye’deki şiddetin durdurulması için ABD ve Esad rejimine çağrıda bulunmaması ise ilginç olmuş.
BM nezdinde özellikle Doğu Guta’da süren hava saldırılarına dikkat çekiliyor ve sivil ölümleri, tecrit edilen yerler, yardımların ulaşmasına konan engeller dile getiriliyor. Dolayısıyla aslında BM Esad güçlerinin uygulamakta olduğu şiddete dikkat çekiyor.
Rejime yönelik uyarılar, kimyasal silah kullanılmasından insanları açlığa mahkum etmeye kadar giden uzun bir liste. Bu tür girişimler, bir süre sonra Esad’ın insanlığa karşı suçlardan Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne götürülmesi için döşenen taşlar gibi gözüküyor.
Bosna ve Afrika ülkeleri dışında Ceza Mahkemesi’nin Ortadoğu’ya dahil olması önemli bir kırılmaya işaret eder. Bu bölgede birinin Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmasına karar verilir ve o kişi yakalanıp mahkemeye çıkarılır ise kim bilir hangi büyük devlet hakkında hangi kirli çamaşırlar ortaya dökülür.
BM’nin ABD’nin nüfuzunu kullanması gereğine dikkat çekmemiş olması ise farklı biçimlerde değerlendirilebilir. Ya BM merkezinden bakınca ABD’nin ve desteklediği kesimlerin yarattığı şiddet o kadar önemsenmiyor, ya ABD’nin şiddeti düşürmeye çalıştığına inanılıyor, ya da ABD’nin uyarılmasından çekiniliyor.
Bir diğer olasılık ise Esad’ı suçlu ilan ederek aslında İran ve Rusya’nın uyarılması ve bunun da ABD beklentileriyle uyumlu olması.
Eğer Suriye Özel Temsilcisi’nin açıklamaları ciddiye alınırsa, çıkışının tek nedeni Suriye Rejimini ve onu destekleyenleri suçlu ilan etmek olmadığı düşünülebilir. Suriye’de olası yeni çatışma alanlarına vurgu yapıldığına göre durum giderek daha vahim hale geliyor. Bu, yerel güçler arkasındaki devletlerin bir türlü yenişemediği, anlaşamadığı, paylaşamadığı bir duruma işaret ediyor. Demek ki kazananı olmayan bir oyun olduğu giderek daha fazla görülüyor.
İşin içinde ABD, Rusya ve hatta Çin’in bulunduğu hiçbir konuda taraflardan birinin kazançlı çıkma olasılığı yok. Tıpkı Balkanlar’daki gibi... Hal böyle olunca, sürece bir başka biçimde müdahale ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Balkanlar’da uzun bir süre devletler kıyasıya mücadele etmişler, bu arada insanlığa karşı ne kadar suç varsa hepsinin işlenmesine de göz yummuşlardı. Ne zaman ki oyunun kazananı olmayacağı anlaşılmış, o zaman uluslararası müdahale yapılmıştı.
Suriye, giderek uluslararası müdahaleye uygun hale geldi. Bunun bir kaç biçimde tasarlanması mümkün. Ya BM Barış Gücü kurulur, ya NATO BM izniyle duruma müdahale eder, ya da yine BM onayıyla Suriye’ye özel bir müdahale gücü oluşur. Bu türden çalışmalar var ise hiç kuşkusuz “barış gücü” içine girmeye çalışan, Fransa gibi son derece hevesli devletler olur. Dolayısıyla pazarlığın bir yanını, kimlerin Suriye’ye gideceği oluşturur.
Ancak esas sorun belki de hangi devletlerin dışarıda bırakılacağı ile ilgilidir ve bu noktadaki kilit ülke de İran’dır.
Dikkat etmek lazım. Eğer uluslararası müdahale senaryolarında İran dışarıda bırakılmaya çalışılıyor ise “dışarıda bırakılacaklar” konusunda da pazarlık yapılıyor demektir ve bazı devletler Türkiye’nin de dışarıda bırakılmasını savunabilir. Üstelik bunu savunan da bugün Türkiye’ye yardım eden bir devlet olabilir.