SURİYE: İran-İsrail ittifakı

İsrail’i yönetenler, Suriye’ye dönük askeri harekatlarının artık “insan kasabı” olarak nitelenen Beşar Esed’e hak etmediği meşruiyet kazandıracağını bilmiyorlar mı?

 

Biliyorlar...

Suriye içindeki hedeflere yaptıkları her saldırının “Arap sokağında” tepkilere yol açacağını, Esed’in, “İsrail gibi ortak bir düşmanın hedefi olmuş mazlum Arap lideri” konumuna ulaşacağını hesap etmiyorlar mı?

Ediyorlar...

O zaman, bu oyunu neden oynuyorlar?

Beşar Esed’e nefes aldırmak için.

Suriye üzerinde garip ittifak

Şu cümlelerin sahibi ben değilim. Meir Javedanfar. İran doğumlu Musevi bir Ortadoğu uzmanı. Humeyni Devrimi’nin sekizinci yılında doğduğu ülkeyi terk etti, bugün İsrail’de yaşıyor ve bölgenin en önemli İran siyaseti uzmanı olarak kabul ediliyor.

“İsrail ve İran’ın müttefiki Hizbullah yakında birbirleriyle savaştıkları günleri özleyecek hale gelecekler. Nedeni: Yahudiler ve Şii’lerden nefret eden El-Kaide bağlantılı gruplar giderek Suriye muhalefeti içinde güçleniyorlar. (...) Hizbullah zaten bu gruplar ile Suriye’de çatışıyor ve günde 4-5 savaşçı kaybediyor. Esed’in düşmesi halinde El-Kaide bağlantılı bu grupların Suriye’deki Nusayrilere ve Lübnan’daki Şii hedeflere saldırılarının artması beklenir.  (...) İsrail açısından ise bu gelişme, tekrar sınır bölgesinde doğacak vur-kaç saldırıları olacaktır. (...) Ve eğer bu gruplar, Suriye’deki kimyasal silah depolarına ulaşırlarsa, bu silahları İsrail ile Suriye ve Lübnan’daki Şii-Nusayri hedeflerine karşı kullanmaktan çekinmeyeceklerdir. (...) Bu noktada, konuşmamanın bedeli, ilişki kurmak ve işbirliği yapmanın bedelinden çok yüksek olacaktır. (...) Çıkarlarına hizmet ettiği anda İran ve İsrail daha önceleri görüştü ve birlikte hareket edebildiler. -IrakSavaşı sırasındaki (A.Z.)- İran’ın İsrail’den silah aldığı İran-contra ilişkisi bunun açık örneğidir. Suriye krizi iki tarafın yeniden görüşme ve işbirliği için yeni bir olanak sağlıyor. Bunu denememek en kötü seçim olacaktır.”(İran, İsrail Suriye konusunda konuşmalı, Al-Monitor, 7 Mayıs 2013)

Batı, Türkiye’yi dinleseydi

Suriye krizi doğduğu andan itibaren Türkiye’nin bölgeyi çok iyi tanıyan bir NATO ülkesi olarak yaptığı uyarılar Washington-Londra-Paris-Berlin başta Batılı müttefiklerin başkentlerinde dinlenseydi, bölge bu ölçüde ağır bir sorunla karşılaşmamış olacaktı.

1. Beşar Esed rejiminin Suriye’deki Nusayri azınlığa sırtını dayayan politikalar ile ülkenin tüm Sünni nüfusuna karşı başlattığı katliam politikası bölgedeki “Sünni radikalizmin” tırmanmasına neden oldu.

2. Suudi Arabistan-İran hattında yaşanılan çekişme İran desteğindeki Hizbullah’a karşı, Vehhabi-Selefist grupların Suriye cephesine sürülmesine yol açtı.

3. Gelişme, yalnız Suriye’de değil, Irak ve Lübnan’da da Şii-Sünni gerginliğinin tırmanmasına ve bölgenin Müslüman coğrafyasında daha büyük bir savaşın patlayacağının işaretlerini vermeye başladı.

4. Türkiye bütün bu gelişmeleri baştan itibaren gördü. İran’ı, Suriye’deki “Sünnikatliamına” ortak olmaması için defalarca uyardı, İsrail’in bu işe karışmasını önlemeye çalıştı, bölgede etkileri artan Selefist savaşçıların varlığının Suriye muhalefetinin tek meşru örgütü olarak kabul ettiği Özgür Suriye Ordusu için de tehdit oluşturduğunu değerlendirdi.

5. Dünya, yaşanılan gelişmelere, “bırakalım birbirlerini kırsınlar” mantığıyla yaklaştı ve tıpkı Bosna’da olduğu gibi masum insanların ölümüne göz yumdu.

6. Gelinen aşama, İran-İsrail hattında oluşturulan bir planla Suriye’nin bölünmesi, ülkenin Akdeniz kıyılarında küçük ama ordusu sağlam bir Nusayri devletinin kurulmasıyla “Sünni-cihadcı gruplara” karşı yeni bir önlemin alınması aşamasıdır.

SON SÖZ: Suriye-İsrail gerginliği, Türkiye’yi, İsrail ile aynı cepheye taşımamaktadır. Aksine, yaşanılan “kayıkçı kavgası” Tel Aviv-Tahran hattında ortak stratejilerin yürürlüğe konulduğunu göstermektedir. Türkiye, Suudi Arabistan başta Körfez emirliklerinden destek alan radikal grupların Suriye’deki varlığını ÖzgürSuriye Ordusu ile işbirliği yaparak kontrol etmek durumundadır. El-Kaide, yalnız İsrail için değil Türkiye açısından da bir “ulusal güvenlik” sorunudur.

BİR ELEŞTİRİ:“Muhalif” olmak kör olmayı gerektirmiyor. Muhalefet adına Beşar Esed’in yanında yer almak veya TSK’ya dönük “çekilen PKK’lılarıvurmazsan hesap verirsin” kampanyası ile ülkede kan dökülmesine çağrı yapmak... Olacak iş değil!..