Geçen yazýnýn sonunda kaldýðýmýz yerden devam edelim:
Washington, bütün sarýklý-sakallý mücahitlere yekten Kaideci damgasý vuruyor ve müttefiklerinden de ayný þeyi yapmalarýný bekliyor.
Ahraruþþam gibi mutedil Ýslami gruplara yardým bile kesinlikle yasak!
Ankara, Kaideci damgasý yememek için bu yasaða uyuyor maalesef.
Muhakkak ki memlekete bir zarar gelmesin diye yapýyor bunu; ama yanlýþ yapýyor.
Batý’nýn MUHTEMEL yaptýrýmlarýnýn MUHTEMEL zararlarý niçin Suriye Devrimi’nin tökezlemesiyle uðradýðýmýz ve uðrayacaðýmýz KESÝN zararlardan daha ürkütücü olsun ki?
Suriye Devrimi’nin öncü güçleri olan Ahraruþþam ve benzerlerinden fellik fellik kaçmanýn makul bir izahý yoktur ve olamaz.
Adýyla sanýyla “cihadî” gruplar bir yana; Ankara’nýn resmen ve alenen desteklediði Hür Suriye Ordusu’nun hakkýyla silahlandýrýlmasý yönünde de bir irade mevcut deðil.
Silah depolarýmýzý ardýna kadar Hür Ordu’ya açma fikrinden de fellik fellik kaçýyor Ankara.
Peki ne olacak þimdi?
Suudi Arabistan silah yardýmýný kesti, Katar’ýn gönderdiði silahlar yetersiz...
Suriyeli Devrimci ve Muhalif Güçler Koalisyonu kifayetsiz...
Uluslararasý camia Suriye halkýnýn dramýna ilgisiz...
Bunlardan medet uman ve hayal kýrýklýðýna uðrayan Ankara, þimdi tam olarak nasýl bir yol haritasý takip etmeyi düþünüyor?
Suriye’de bir zafer perspektifi var mý? Kaldý mý?
“Fundamentalist damgasý yemeyelim, Batý’yý karþýmýza almayalým” diyerek Suriye Devrimi’nin silah ihtiyacýný karþýlamaktan geri durmak, perspektifsizliði kabul etmektir.
***
Batý’nýn iþi ipe un sermek, Suriye Devrimi’ni yokuþa sürmek, Arap âleminde yükselen hürriyet ve adalet furyasýnýn önüne geçmek, Mýsýr’da askeri darbe marifetiyle -þimdilik- baþardýðýný Suriye’de devrimcileri El-Kaide yaftasý ile gözden düþürerek baþarmak ve böylece Arap âlemindeki devrim fýrtýnasýný dindirmek, iþbirlikçi veya en azýndan ‘statükocu’ rejimleri ihya etmek, Türkiye’nin ‘Yeni Osmanlý’ siyasetini de boþa çýkarmak...
Devrimlerle gelen Ýslamcý yönetimleri ‘rakip firma’ gibi gören ve devrimlerin hâmîsi konumundaki Türkiye’nin burnunun sürtülmesini ihtiras derecesinde arzu eden Ýran yönetimi (Hamaney rejimi) bu iþte Batý ile beraber...
Onlarý anlayabiliriz.
Anlaþýlmaz olan, Türkiye’nin kendinin bile o iþe girmesi!
Bile bile kendi ayaðýna sýkmak gibi akýl almaz bir þey.
Batý istediði kadar baský uygulasýn ve Batý’nýn muhtemel yaptýrýmlarý kulaða ne kadar ürkütücü gelirse gelsin, Eski Türkiye’de kalmýþ olmasý gereken bu aþýrý ihtiyatý Yeni Türkiye’nin liderlerine yakýþtýramayýz.
***
1992-95 yýllarýndaki savaþýn son demlerinde Banyaluka kapýlarýna dayanan Bosna-Hersek Ordusu tam þehre girmeye hazýrlanýrken ABD’nin tehdidi üzerine harekâtý durduran Aliya Ýzzetbegoviç, yýllar sonra bir arkadaþýna þu itirafta bulunmuþ (bizzat o arkadaþýndan dinledim):
‘Banyaluka’yý almamakla hata ettik. Alsaydýk, barýþ görüþmelerinde elimiz çok güçlü olacaktý. Kurulan yeni düzendeki konumumuz þimdikinden çok daha iyi olacaktý. ‘Savaþ uzar, mahvolursunuz, biz de mahvýnýza seyirci kalýrýz’ diyen ABD bunu çok iyi biliyordu. Savaþýn uzamayacaðýný, tam tersine barýþ sürecinin hýzlanacaðýný da biliyordu. Blöf yaptý, biz de yedik.’
Ankara’nýn bir gün þöyle demek durumunda kalmasýndan endiþe ediyorum:
‘Suriye Devrimi zafere çok yakýndý ve Esed rejimine nihai darbeyi indirmek için gözümüzün içine bakýyordu. Batý’nýn tepkisinden çekindiðimiz için silah depolarýmýzý Suriye Devrimi’ne açmaktan geri durduk. Þimdi geriye dönüp baktýðýmýzda görüyoruz ki, o ölüm kalým anýnda Ahraruþþam ve benzerlerini varýmýzla-yoðumuzla destekleyip rejimin çabucak yýkýlmasýný saðlama yoluna gitmeliydik. Batý yeni duruma ister istemez ayak uydurur, süreçte savurduðu gizli-açýk tehditleri unutur giderdi. Bu tehditlerin gerçekten tehdit olup olmadýðý da þüpheliydi zaten. Blöfü yedik, hata ettik.’