Geçen hafta iki ayrý uluslararasý toplantýya katýldým: STRATÝM’in düzenlediði “Ýstanbul Forum” ve EDAM’ýn düzenlediði “Bodrum Roundtable.” Her iki toplantýnýn da entelektüel düzeyi yüksek, katýlýmcý profili renkliydi. Ve her ikisinde de Suriye’deki mevcut durumu iyi bilen uzmanlar vardý, gerek Ortadoðu’dan gerekse Batý’dan.
Hem bu uzmanlardan hem de Suriye muhalefetinden aldýðým bilgiler ise, daha önce de savunduðum kanaatimi doðruladý: Þu an Suriye’de akan kaný durdurmak için yapýlmasý gereken en etkili “müdahale”, Özgür Suriye Ordusu’na, rejim güçlerine karþý üstünlük veya en azýndan denge saðlayabilmesi için, anti-tank ve uçak-savar silahlarýn ulaþtýrýlmasýdýr. 80’lerde Kýzýlordu’yu Afganistan’da dize getiren hafif ama etkili “Stinger” füzeleri gibi, bu yardým da savaþýn gidiþatýný kritik düzeyde etkileyebilir.
Kýsa bir tarih
Ýsterseniz önce kýsa bir ‘tarihçe” vereyim. Ben, Türkiye’deki yaygýn ulusalcý/komplocu ezberlerin aksine, Arap Uyanýþý’ný ilk baþtan beri güçlü bir biçimde destekledim. Önce Tunus’ta sonra Mýsýr’da, bu ülkeleri onyýllarca ezmiþ olan laik dikta rejimlerinin yýkýlmasýný alkýþladým.
Bu uyanýþ Libya’da kanlý bir iç savaþa sebebiyet verdiðinde ise, buradaki haklý tarafý Kaddafi rejimi deðil, Libya muhalefeti olarak gördüm. Kaddafi’nin katliamlarýna engel olunmasý için de, NATO’nun Arap Birliði çaðrýsý ve BM kararýyla düzenlediði “hava operasyonu”nu destekledim. Bizim hükümetin söz konusu NATO operasyonuna biraz geç de olsa katýlmasýný alkýþladým.
Arap Uyanýþý Suriye’ye vardýðýnda daha da sevindim. Çünkü Arap rejimleri içinde en kanlý ve en zalim olaný Suriye’deki Baas diktasý olagelmiþti. Bu rejiminin 82’de Humus’ta yaptýðý katliam, korkunçtu.
Suriye devriminin Tunus ve Mýsýr’daki gibi kansýz gerçekleþmemesi, (rejimin zalimliði, azgýnlýðý ve sekteryen karakteri nedeniyle) Libya’daki gibi bir iç savaþa dönüþmesi üzerineyse, Libya’daki “çözüm”ün aynýsýný umdum: Baas rejiminin askeri hedeflerine yönelik uluslararasý bombardýman. (Sanýrým bu çok “marjinal” görüþü Türkiye’de ilk ben savundum, 7 Mart 2012 tarihli ve “Suriye Bosna Olmadan” baþlýklý Star yazýmda.)
Gelgelelim “Libya çözümü” Suriye’de gerçekleþmedi ve gerçekleþmeyecek gibi gözüküyor. Çünkü Suriye hem çok karmaþýk, hem de “petrol” gibi cazibelerden yoksun. Dahasý Suriye muhalefetindeki “Ýslamcýlýk” öcüsü bizim “çaðdaþ laik”lerimiz kadar Batý’yý da ürkütüyor.
Savaþ deðil silah
Pek, bu duruma bakarak, “madem NATO vurmuyor Esad’ý, Türkiye vursun” mu diyorum?
Hayýr. Beni ve benim gibi düþünenleri “militarizm”le suçlayan (ve benim “barýþ çýðýrtkanlarý”) dediðim koronun iddiasýnýn aksine, Türkiye’nin Suriye rejimi ile savaþmasýna baþtan beri karþý çýktým, hala da çýkýyorum. “Üç saatte Þam’ý alýrýz” türü aþýrý iyimser senaryolara itibar etmiyorum.
Savaþ çok tehlikeli bir iþtir ve kazanýldýðýnda bile çok yýkýcýdýr.
Ama bu gerçek, “barýþ çýðýrtkanlarý”nýn çoðunun savunduðu “bize ne Suriye’den, hiç karýþmayalým” görüþüne haklýlýk kazandýrmaz.
Türkiye hem insani deðerler hem de milli çýkarlar gereði, Suriye muhalefetini desteklemeye ve Baas rejimini sýkýþtýrmaya devam etmelidir. Hadi Uluengin’in “içimizdeki Baas 5. Kolu” dediði çýðýrtkanlara pabuç býrakmamalýdýr.
Bu destekteki kritik bir unsur ise, bir taraftan ABD’nin ve diðer NATO müttefiklerinin ikna edilmesi, diðer taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun daha iyi koordine edilmesi sayesinde, ellerinde sadece hafif silahlar bulunan muhaliflere “Stinger” tipi kritik silahlarýn ulaþtýrýlmasýdýr.
Bu, Suriye’yi de facto “uçuþa kapalý bölge” haline getirecektir. Askeri üstünlüðü kaybeden rejim de, Davutoðlu’nun önerdiði türden bir “geçiþ formülü”ne razý olabilir.