Türkiye’nin Suriye politikasý veya diðer dýþ politika yaklaþýmlarýnýn en az maruz kaldýðý durum, ciddi eleþtiridir. Bugüne kadar baþý sonu belli, sahici, bütün unsurlarý içerisine alacak þekilde sorumlularý muhatap alan eleþtiriler neredeyse yapýlmamýþtýr. Özellikle Suriye politikasýna dair durum bu þekildedir. Bir önceki cümlenin genel kanaate aykýrý olduðunun farkýndayým. Bu ‘yaygýn kanaat’, son tahlilde sadece AK Parti ve Ortadoðu’ya -aleni veya zýmni- Ýslamofobik ve oryantalist gözlüklerle bakanlarda deðil, meseleyi idrak etme ihtimali bulunduðu farz edilen kesimlerde bile kýsmen yerleþik hale geldi.
Sadece Ortadoðu deðil, Kafkaslardan Balkanlara, Akdeniz’den Avrupa’ya kadar bütün bölgemiz farklý þiddetlerde siyasi ve ekonomik krizler sarmalýna girmiþ durumda. Ayný anda Ukrayna’da ve Irak’ta parçalanma sahneleri, Yunanistan ve Mýsýr’da geleceðin belirsizliklere gömülmesi, Suriye ve Libya’da iç savaþ manzaralarý cereyan ediyor. Bütün bunlar Türkiye’nin etrafýnda, hangi yöne doðru binlerce kilometre yol alsanýz, bir türlü iþbirliði yapacaðýnýz siyasi ve ekonomik istikrarýn olduðu havzalara varamadýðýnýz bir durum ortaya çýkarýyor. Bu verili durumu öncelikle tespit etmekte fayda var.
Zira Türkiye tam da bu ‘verili durumun’ ortasýnda yer alýyor.
Hâl bu iken, bölgesel anlamda siyasal ve ekonomik olarak zamanýn ruhuna aykýrý bir Türkiye manzarasý var. Siyasi ve ekonomik istikrarýný, kendisine de kaçýnýlmaz olarak temas ve belli ölçüde sirayet eden bütün bu felâketlere raðmen koruyan bir Türkiye... Eðer buna birilerinin dili ‘baþarý’ demeye varmýyorsa, yaþanan kerameti açýklamak için ya baþka bir kelime bulmalýlar ya da adam akýllý kurucu bir eleþtiri getirmeliler.
Tekrar eleþtiri meselesine dönecek olursak, öncelikle tarihin ve siyasetin bir ‘durdur’ tuþu olmadýðý acý gerçeðini hatýrlatmak gerekiyor. Yukarýdaki kaotik siyasal dalga ortaya çýkarken Türkiye’nin hayatý durdurup, iç konsolidasyonunu tamamlayýp, demokratikleþme sürecini hitama erdirip, vesayet rejiminin iðdiþ ettiði devletini tekrar devlet yapýp, güvenlik bürokrasisini böylesi krizlerle en üst seviyede mücadele etmek için gerekli unsurlarla mücehhez hale getirip ‘baþlat’ tuþuna basma imkâný olamazdý.
Aksine Türkiye, tarihin bu momentinde ‘olmasý gerekenle’ deðil, ‘olanla’ elini taþýn altýna koymak durumunda kaldý. Ýþte son beþ yýldýr dýþ politikaya dair duyduðumuz ve kýsmen ciddi kabul edilebilecek ‘eleþtirilerin’ bile içine düþtüðü trajik tuzak ve naif beklenti bundan ibaretti. Baþka bir deyiþle, her þey dönüþür ve deðiþirken, krizler derinleþirken, Türkiye’nin 1970’ler Soðuk Savaþ kanat ülkesi sýfatýyla hiçbir þeye ‘iliþmeyerek’ sorunlardan beri olmasý önerilmektedir. Önü sonu müthiþ politika önerisi kabaca bundan ibarettir.
Bu yaklaþýmýn elbette bir cemaziyülevveli bulunmaktadýr. O da ‘otomatik pilottan’ baþka bir þey deðildir. Zaten yýllarca ‘dýþ iliþkilerden’ ibaret olan hariciye siyaseti ilk kez ‘dýþ politika’ üretmeye baþlayýnca yaþadýklarý panikle ve öðrenilmiþ cehaletle parmaklarýný otomatik pilot tuþuna atýp durdular. Tuþun AK Parti tarafýndan sökülüp atýldýðýný fark ettiklerinde can havliyle baþka baþkentlere koþmaya baþladýlar.
Suriye krizini büyüten paydaþlarýn her türlü istihbarat ve kamu diplomasisi manipülasyonuna ait medyatik tüketimden ibaret olan bilgi birikim(ler)iyle, salt mantýksal yürütmeler yoluyla ve ýsrarla ve sadece ‘Türkiye’den bahseden’ Suriye analizleri yapýp durdular. Lüzumsuz ve kendilerine de ait olmayan kýsýmlarý ayýklandýðýnda, Erdoðan ve Davutoðlu nefretine dönüþen saplantýlarý paranteze alýndýðýnda, geriye kalaný onlardan dinlemek yerine Washington Post’tan ya da Haaretz’den daha derli toplu okuma imkânýna kavuþuyoruz. Hâl bu olunca da, ‘dýþ iliþkiler dünyasýna’ hapsolmuþ zihinlerin, otomatik pilotun da olmadýðý bir dönemde, Suriye krizinde içeriði ne olursa olsun ‘bir politikadan’ korkmasýna þaþmamak lazým.
Hâsýlý kelam, “Suriye’de kriz olmasaydý, Suriye ile iliþkilerimiz bozulmazdý” düzeyine denk gelen eleþtirilerin en son olacaðý þey, Suriye politikasý eleþtirisidir. Oysa Suriye krizi, Türkiye açýsýndan, asýrlýk sorunlarýnýn ve vesayet rejiminin ortaya çýkardýðý devlet ve toplum adýna her bir unsurun testten geçtiði bir alan oldu. Böylesi bir alanda neredeyse eleþtirilmeyecek, yeniden üzerinde düþünülmeyecek baþlýk yokken; siyaset, medya ve entelijansiyanýn verdiði imtihan ise bütün sorunlarýyla krizi yönetmeye çalýþan aktörlere göre çok daha vahim oldu.