Suriye: Sana ihtiyacım var!

Cenevre’den savaşın duracağına dair küçük bir işaret dahi gelmiyor ama mütemadiyen korkunç fotoğraflar geliyor Suriye’den. İnsanı insanlığından utandıran. Deli eden. İsyan ettiren. Son gelen, sistematik işkence fotoğrafları. Esed’in hapishanelerinden. Derisi iskeletine yapışana kadar aç bırakılmış. Bu haliyle yaşamış. Bu halde işkenceye maruz bırakılmış ve nihayetinde ölmüş insan fotoğrafları. 55 bin foto. On bir bin insana. Ait.

***

Yüzelli bini aştı üç yılda ölümler Suriye’de. Kimyasalla dahi zehirlendiler. Sıra sıraydılar. Kefenli. Bembeyaz tenleri. Çeneleri öne doğru uzanmış hepsinin. Balık ağzı gibi açık, ağızları çocukların. Belli ki nefes alamadıkça, öyle. Bin dört yüz müydü sayı?

***

Varil bombasının sebep olduğu çoklu ölümler. Bir bombanın yüz elli iki yüz kişiyi aynı anda. Etrafta vücut parçaları. İnsanların, parçalanmış vücutları. Etten ve kemikten fazla bir “şey” olan insanı, taammüden ete ve kemiğe indirgeyen anlayışın olanca zavallılığı. İnsan’ın alçalışı. Şaşkınlığı.

***

Mesela. Yanmış yıkılmış bir mekanın dışında. Kucağında kızıyla genç bir kadın oturuyor. Kızı dört beş yaşında falan olmalı. Saçları sarıya yakın. Bukleli. Ama her ne isabet etmişse çocuğun yüzüne. Yüzü göçmüş kafatasının içine. Kafasının yuvarlaklığı belli ama hala. Kan et beyin parçaları akıyor boynundan aşağıya. Eli kolu sakince gövdesinin yanında. Saçları rüzgarda uçuşuyor. Hayır ağlamıyor annesi. Ağlamış gibi de görünmüyor. Tek koluyla kucaklamış kızını oturtmuş dizine. İleride bir noktaya bakıyor. Sanki kızı da onunla öyle ileri doğru bakıyor mu sanıyor.

***

Kıyamet sonrası şehirler. Bir vakitler orada insanların yaşadığına. Emeviye camiinde omuz omuza Suriyelilerin, saf tutup secde ettiğine. O yıkık çarşılarda ipek saten kumaşlar satıldığına. Kırık dökük apartmanların balkonlarında çiçekler açtığına. Pencerelerden sarkan beyaz tüllerin rüzgara kapılıp kanıp köpürdüğüne. Parklarında bahçelerinde çocukların neşeyle gülüştüğüne koşuştuğuna. Sokaklarında Şamlı Halepli gençlerin aşık olduğuna. Yemin de etseniz inanmayacağım. 

***

Bir yanda tüm imkanları ve teçhizatıyla bir rejim. Arkasında arkalayanlar. Bir yanda özgürlük mücadelesine girmiş ama haklılığı acziyetini gidermeyen muhalifler. Öte yanda kan kokusuna üşüşmüş ne idüğü belirsiz mobiller. Kendi ülkelerinde kıstırılmış, henüz ölmemiş Suriyeliler aç biilaç. Sınır geçmek de çare değil. Kadınların etine göz dikmiş akbabalar her yerde. 

***

Kusursuz insan hakları beyannameleri yazmayı, terazi titreten hukuk normları sistemleri oluşturmayı, kurumlar kurullar mekanizmalar üretmeyi başarmış, kendinden emin, kendinden memnun kibirli dünya. Uluslararası dengeler, konjonktürel durumlar, müdahil ülkelerin çatışan menfaatleri, savaş ekonomisine bel bağlayan piyasalar, şunlar bunlar. Reel politika denk düştüğünde yani, el atacaklar elbet Suriye’ye. Tabi canım, ölmeyin öyle hemen.

***

Bir kurşuna, varil bombasına, kimyasala ya da başka tür bir saldırıya denk gelmez de yaşarlarsa eğer. Suriye’de bugün on milyon insanın acil insani yardıma ihtiyacı var. Kuşatma altındaki şehirlerde bir buçuk milyon çocuk açlıktan ve soğuktan ölümle burun buruna. Yüzde yetmişinin babası yanında değil zaten. Toprak altında kimi. Okul çağındaki beş milyon çocuk eğitim hakkından ve en temel imkanlardan yoksun. Yaralı öfkeli. UNICEF sözcüsünün ifadesiyle Suriyeli sığınmacıların bir milyonu çocuk ve dört yüz yirmi beş bini beş yaşının da altında.

***

Uluslararası toplum ağırdan alıyor olabilir. Türkiye devlet olarak “değerli yalnızlığı da göze alarak” yapması gerekeni yapıyor ama ben de bir şey yapmak istiyorum diyorsanız, AFAD’ın desteklediği, Türk Kızılay’ı ve birçok sivil toplum kuruluşunun katkı sağladığı “Sana İhtiyacım Var” kampanyasına destek verin. Suriye ölmesin.