Biliyorsunuz, Avrupa ve Amerika’nýn Suriye politikasýndaki deðiþimi büyük ölçüde kimyasal silahlarýn varlýðý ve kullanýmý belirledi. Baas rejiminin ya da bir baþkasýnýn BM silah denetçilerinin gözü önünde kimyasal silah kullanabilmesi, tehlikenin büyüklüðünü onlara gösterdi.
Ýkinci ve hemen hemen her zaman var olan kaygýysa, ülkenin radikal Ýslamcýlarýn eline geçeceði, Mýsýr’daki Müslüman Kardeþlere benzer Ýsrail, Amerika ve Avrupa’nýn çýkarlarýna pek uymayan bir rejimin ülkeyi yöneteceðiydi.
Amerikalýlar kimyasal veya baþka türden silahlarýn böylesi bir rejime devredilmesi olasýlýðýndan rahatsýzdýlar. Rejim çöküþünün beklenmedik sonuçlarýndan, yaratacaðý kaostan korkuyorlardý.
Bu yüzden de Esad’a katlanmayý, bildikleri bir düþmanla iþbirliði yapmayý kendilerince daha uygun gördüler. Eninde sonunda bir kaç yüz bin insan daha ölebilir, bir kaç milyon insan daha yerinden edilebilir, olsa olsa bölge ülkelerinin istikrarý bir kaç darbe daha yiyebilirdi.
***
Bu nihayetinde bir felaket senaryosu deðildi. Kaldý ki Sykes-Picot sýnýrlarýnýn doðal olmadýðýný herkes biliyordu. Deðiþmesi, Suriye’nin parçacýklara ayrýlmasý da onlarý fazla rahatsýz etmezdi. Lazkiye’de kurulacak bir Alevi devleti sorun yaratmazdý. Kuzey’de ise Kürtler týpký Irak’taki kendi baþlarýnýn çaresine bakabilirdi.
Ancak hiç beklemedikleri bir oyuncu sahanýn tüm kurallarýný deðiþtirdi. El Kaide baðlantýlý bir örgüt Suriye’de güç boþluðunu doldurdu, Türkiye’nin sýnýrýna kadar dayandý. Derken Irak’ta iki þehri ele geçirerek, kendi bayraðýný göndere çekti.
Afganistan, Nijerya, Yemen derken örgüt ittifaklarýyla Suriye ve Irak’tan koparttýðý topraklar üstünde sýnýr ve kural tanýmaz bir emirlik kurmak üzere harekete geçmiþti.
Ýlk tepkiler panik þeklindeydi. Amerikalýlar El Kaide’ye gider diye Özgür Suriye Ordusu’na verdikleri yardýmý kestiler. Hatta Türkiye’yi dolaylý yollardan El Kaide’ye yardým etmekle bile suçladýlar. Fakat görünen o ki artýk El Kaide’nin þakasý olmadýðýný anladýlar.
Çünkü bu bölgedeki El Kaide sadece Lübnan’ý, Ýran’ý ve Suriyeli sivilleri tehdit eden bir unsur olmaktan çýktý, bölgesel hatta küresel bir tehdit haline dönüþtü. Eðer Suriye sorununa çok yakýn bir gelecekte çözüm bulunamazsa sonuçlarýndan herkes çok daha ciddi bir þekilde etkilenecek.
Bu yüzden de El Kaide tehdidi 22 Ocak’ta Montreux’de toplanýp, sonra Cenevre’ye geçecek olan Uluslararasý Suriye Konferansý üstünde aðýrlýðýný hissettirecek. Konferansýn kolaylaþtýrýcýsý bir anlamda El Kaide olacak.
Unutmayalým ki örgüt herkesi birden tehdit ediyor, varlýðý ve aðýrlýðý herkesin çýkarlarýný zedeleyebilme potansiyeli taþýyor. Lübnan’da Ýran büyükelçiliðini bombaladý, Türkiye’nin sýnýrýna dayandý. Bazýlarýna göre Reyhanlý’daki saldýrýyý bile El Kaide müttefikleri düzenledi.
Ama örgüt ayný zamanda bir umut ýþýðýna da dönüþtü. Þimdi çözümü Amerika da, Rusya da, Ýran da ciddiye alacak, çözümsüzlüðün sonuçlarýndan doðrudan etkileneceðinden çekinecek. ABD Dýþiþleri Bakaný Kerry’nin Ýran’dan çözüm için destek istemesi bunun en bariz göstergesi.
***
Hatay’daki MÝT kamyonu da bence ayný endiþeyle baðlantýlý. Belli ki Türkiye El Kaide’yi kendi sýnýrýndan olabildiðince uzaða çekmek istiyor. Irak ise Ramadi ve Felluce’yi ele geçiren El Kaide’nin Irak Þam Ýslam Devleti’ni söküp atmak için bir yandan aþiret liderleriyle görüþüyor diðer yandan askeri operasyonlar yapýyor.
Evet, El Kaide gibi örgütleri yok etmek ya da sindirmek kolay deðil. Onlara karþý verilecek mücadele uzun erimli ve siyasi olmak zorunda. Varlýklarýna meþruiyet saðlayan sorunlar çözülmediði sürece kýlýk deðiþtirip tekrar tekrar karþýmýza çýkma olasýlýklarý çok güçlü.
Irak’taki Maliki yönetimi de bu sorunu çözebileceðe pek benzemiyor. Ama tam da bu sebepler yüzünden El Kaide Suriye sorununun çözümü için imkan yaratýyor. Oyunun kurallarýný yeniden tanýmlýyor, tanýmlatýyor...