Suriye ve Ýkiyüzlülük

Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan’ýn Gaziantep’te verdiði mesajlar, Türkiye’nin Suriye politikasýnda hangi gerekçelerle hareket ettiðini özetliyor:

‘Binlerce, onbinlerce kilometre öteden gelip Irak’a girenler bu dünyada haklý oluyorsa biz 910 kilometre sýnýrýmýz olan Suriye’de eli baðlý, tribünde seyirci olamayýz.’

Peki nasýl bir gelecek kurgusu üzerine hareket ediyor Türkiye? Baþbakan Erdoðan’ýn bu konudaki deðerlendirmesi þöyle:

‘Suriye’de halkýn meþru talepleri doðrultusunda demokratik bir rejim  kurulduðunda inþallah iki ülke çok daha yakýn, çok daha yoðun bir iþbirliði  için de, halklarý çok daha yakýnlaþmýþ ve kaynaþmýþ olarak bir güç birliði yaparak  geleceðe yürüyecekler.’

***

Neredeyse iki yýldýr çok zor günler yaþýyor Suriye. Geçmiþinde sömürge döneminin alýþkanlýklarýný ve yönetim anlayýþýnda Soðuk Savaþ döneminin kodlarýný barýndýran bir yerde, deðiþimin kolayca gerçekleþmesi elbette mümkün deðil.

Dahasý, bu ülkenin deðiþmesini istiyormuþ gibi davranýp, gerçekte eski düzenin yeni bir görüntüyle devamýný arzu edenlerin, iki yüzlü tavrýný da bu tabloya eklemek gerekiyor.

Türkiye’yi Suriye politikasý üzerinden uluslararasý sistemin tetikçisi/taþeronu gibi göstermek isteyenlerin, Ýsrail baþta olmak üzere sistemin önemli aktörlerinin (ABD ve Fransa dahil) Esad’ýn devamý yönündeki taleplerini/arayýþlarýný görmezden gelmesi de hayli ilginç.

1999 yýlýnda Türkiye’nin sert tavrýyla PKK konusundaki politikalarýný deðiþtiren Suriye rejimi, attýðý bu adýmýn karþýlýðýný fazlasýyla gördü. O tarihten itibaren Ankara, Þam’a yönelik siyasi, diplomatik ve ekonomik anlamda ciddi koridorlar açtý. O günleri hatýrlamanýn þöyle bir yararý var.

Türkiye’nin kendi komþularý ve tarihsel akrabalarýyla ilgili politikalarý, atýlan her samimi adýma fazlasýyla karþýlýk vermek üzerine kurulu.

Oðul Esad, babasýndan sonra çok daha farklý bir Suriye portresi çizerken, bu vaadini en yakýndan takip eden ve destekleyen kuþkusuz AK Parti hükümetiydi. Türkiye’yi yönetenler, Þam’daki deðiþim sürecinin devamý yönünde çok ciddi ve açýk bir destek verdi. Aksi takdirde bu ülkeye yönelik sýkýntýlý bir sürecin baþlayacaðýnýn farkýndaydý.

***

Ne Þam’ý yönetenler, ne de onlarýn kuklasý olan II. Esad, deðiþim ve reform yönündeki sözlerini tutmadý. Daha da kötüsü, Arap Baharý ortaya çýktýðýn andan itibaren, kendisini gözden geçirmek bir yana, zaten ciddi bir kriz yaþadýðý geniþ kitleler üzerindeki baskýsýný da artýrmaya baþladý.

Çabuk unutuyoruz. Suriye’de olaylar baþladýðý andan itibaren Ankara, mevcut tüm iliþkilerini ortaya koyarak Þam rejimini uyarmaya çabaladý. Defalarca en üst düzeyde temas kuruldu. Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu, neredeyse yarým gün süren uzun bir görüþmeyle Beþar Esad’a olup bitenin vehametini anlatmaya çalýþtý.

Ne bu çaðrýlara, ne de toplumdan yükselen reform taleplerine kulak asmadý Esad rejimi. Aksine, týpký babasý gibi, bu talepleri askeri yöntemlerle bastýrmaya çalýþtý. Ayakta kalabilmek için de uluslararasý sistem içindeki çatýþmalarý kulllanarak, sürekli yeni manevralarýn peþine düþtü.

Þimdi, Suriye konusunda herþeyi konuþuyoruz. Ankara’nýn aceleci davrandýðýný, hazýrlýksýz olduðunu, uluslararasý camiada gereken desteði göremediðini, kendi içindeki sorunlarý daha da büyütecek riskler aldýðýný vb. Hemen çoðuna katýlmasam da, bunlarýn konuþulmasý elbette çok doðal.

Ancak bunlarý dile getirip, Ankara’nýn gerek Suriye, gerekse bölge politikalarýnda attýðý önemli adýmlarý yok saymak, hele de muhataplarýmýzýn iki yüzlü tavýrlarýný savunmak, iþte bunu kabul edebilmek imkansýz.