Suriye’de çýkýþ yolu nerede?

Reyhanlý’daki acýmasýz terör saldýrýsýný lanetliyor, tüm kurbanlarýna Allah’tan rahmet diliyorum evvela.

Sonra da, bu gibi olaylar karþýsýnda tek derdi “iç siyaset” olan yorumculara, BDP Genel Baþkaný Selahattin Demirtaþ’ýn haklý sözlerini hatýrlatýyorum:

Türkiye’ye yönelik saldýrýlarda öncelikli olarak hükümeti eleþtirmek yerine birlik olmamýz gerekir.”

Evet, Türkiye’ye yönelik bir saldýrý karþýsýnda ilk iþ, saldýrganlarý lanetlemektir, Türkiye hükümetini deðil.

Türkiye hükümetinin Suriye politikasý doðru, yanlýþ mý, onu da konuþuruz. Ama terör karþýsýnda doðru tepki bu olamaz.

Terör karþýsýnda doðru tepki, tam da benzeri vahþetlerden kaçarak Türkiye’ye sýðýnmýþ maðdur Suriyeli mültecilere saldýrmak, onlara karþý nefret körüklemek de asla olamaz.

‘Bataklýk’ meselesi

Peki bu terör eylemini kim düzenledi?

Olayýn ardýndan yapýlan bazý yorumlarda, Suriye muhalefeti içindeki fanatik El Nusra grubuna iþaret edenler oldu ki, bu bana hiç ikna edici gelmedi. Çünkü Suriye muhalefeti, Türkiye’ye düþman deðil, aksine minnettar.

Buna karþý olaðan þüpheli Esad rejimi ve onun Türkiye içindeki terörist uzantýlarýydý ki, bu yazýyý yazdýðým sýralarda hükümetten gelen açýklamalar da bu yöne iþaret ediyordu.

Peki eðer bu durum netleþirse ne olacak? Saldýrýnýn arkasýnda El-Muhaberat olduðuna hükmedersek, ardýndan ne gelecek?

Bunlar ciddi sorular ve iç siyaset hesaplarýný bir kenara býrakarak ciddiyetle düþünmeyi gerektiriyor.

Þimdilik þu kadarýný söyleyeyim: Reyhanlý’da yaþanan olay, Suriye iç savaþýnýn gelip bizi de vurmasýnýn yeni bir örneðidir. Ancak hükümeti, “Türkiye’yi Suriye bataklýðýna sokmakla” suçlayanlar da haksýzlýk etmektedir. Çünkü:

1) Biz ne yaparsak yapalým, Suriye’de bir iç savaþ çýkacak ve bu da, en azýndan mülteciler yoluyla, Türkiye’nin baþýný fazlaca aðrýtacaktý. Nitekim Suriye’ye dair siyasi bir posizyon almayan Ürdün’de de, oraya kaçan 500 bin mülteciden kaynaklanan bir kriz yaþanýyor. (Mültecilere kapýyý kapatmak, onlarý katliamla baþbaþa býrakmak ise düþünülemezdi elbette.)

Dahasý Türkiye, bu savaþta doðru tarafý tuttu. Önce arabuluculuða uðraþtý, ama rejimin katliamlarý sürdürmesi üzerine, diktaya karþý demokrasi talebiyle ayaklanan muhalefete destek verdi. Ahlaken doðru olaný yaptý; “tarihin doðru yanýnda” yer aldý.

Adalet mi, barýþ mý?

Ancak, ahlâken doðru olmanýz, siyaseten netice almanýzý garantilemiyor. Filistinlilerin baðýmsýz devlet kurma mücadelesi de ahlâken doðru, ama yarým asýrdýr bir türlü amacýna ulaþamýyor. Buna bakarak, Filistin destekçilerine “gördünüz mü, yanlýþ ata oynadýnýz” diye köpürmek elbette saçmalýk (ve ahlaksýzlýk) olur. Ama alternatif çözümler aramak ve önermek de gerekir.

Suriye konusunda ise bence önümüzde iki temel çözüm vardýr:

- Ya Suriye rejimi uluslararasý bir askeri operasyonla yýkýlacaktýr; 2011’de Libya’da Kaddafi’ye olduðu gibi.

- Ya da, rejim ile muhalefet uzlaþýya zorlanacak, yani “adalet” gerçekleþmeyecek, ama  en azýndan “barýþ” saðlanacaktýr: 1995’te Dayton’da Boþnaklar ve Sýrplar arasýnda saðlanan “adaletsiz barýþ” gibi.

Ben birinci opsiyonu (Suriye rejiminin havadan vurulmasýný) Mart 2012’den bu yana savunuyorum. Bu köþede açýkça yazdým.

Ancak böyle bir askeri müdahalenin olacaðý yok gibi. Amerika niyetsiz, Obama ürkek. Türkiye’nin tek baþýna Suriye’ye savaþ açmasý zaten çýlgýnlýk olur.

O yüzden de ikinci opsiyona, yani rejim ile muhalefeti uzlaþtýrmaya bakalým, bu yöndeki yeni Amerikan-Rus giriþimine destek verelim derim.

Çünkü, Türkiye’de olduðu gibi Suriye’de de tek bir olmazsa-olmaz var: Kanýn durmasý.