Suriye’de ‘kötülüğün sıradanlaşması’

Suriye’de yaşanan trajediyi saklayacak bir yeri kalmadı insanlığın... Yayımlanan akıl almaz vahşet ve işkence fotoğraflarıyla “savaş suçu”na dönüşmüş bir çılgınlığa şahidiz artık hepimiz...

Kopartılmış vücut parçaları veya eksik bedenler, Bosna’da yaşanan çılgınlığın bir benzeri izlenimini veriyor. Anlatılmamış ve henüz ortaya çıkmayanları da var oysa çekilmiş acıların.

Avukat Güller Yıldız dikkatimizi çekti; CNN’in haberi veriş tarzında oryantalizme has bir indirgemeci dil hakim. Ama dehşetin boyutu bu küstahlığı görünmez kılıyor” diyerek.

Roger Garaudy’nin “Geleceğimizde İslam Var” adlı kitabında Oryantalizm başlığı altında, Batı’nın Doğu’ya bakışındaki “ele geçirme ve yaban mantığı” tespiti ilginç. Suriye’deki insanlık suçunun Batı medyasındaki yer alışı; “üstünlük kompleksiyle meczolmuş sapkın yaban merakı” üzerinden; “egzotizm” adına bir kez daha gözden geçirilmelidir...

Nitekim Avrupa basınının olayı nasıl gördüğüne dair kısa bir gezinti yaptığınızda göreceksiniz ki; özellikle karikatür dilinin “kötülüğü sıradanlaştırıcı” tarzı, asap bozucu... The Guardian’daki bir karikatürde Diktatör Esad, açlık ve işkenceyle öldürülmüş Suriyelilerin önünde cep telefonuyla kendi resmini çekiyor şeklinde çizilmiş mesela. Suratında gayet yılışık bir sırıtkanlıkla elinde tuttuğu mobil telefonla hem olay (savaş suçu!) sıradanlaştırılmış, medyaya düşüşü komikleştirilmiş, hem de yaşanan vahşet günlük normal bir işe dönüştürülmüş şekliyle okunuyor mesela. Karikatürleri önemserim. Çünkü bir halkın, sözsüz bilinçaltını ele veren parmak izleridir onlar.

***

Sadece sosyoloji izleği üzerinden değil, hukuk çerçevesinden de eleştirel bir gözle okunmalı medya ve savaş suçu gerçeği. Evet bu insanlık dışı trajediden Suriye’deki idareciler başta Esad olmak üzere sorumludur. Ama Esad’ın suçu, bu fotoğrafların ortaya çıkmasından evvel de sabitti zaten. Kimyasal silah kullanması veya varil bombası atması, zaten suçunu çoktan tamamlamış bir diktatör resmi veriyordu.

Peki o çırılçıplak soyulmuş, bedenleri lime lime edilmiş, ırzına geçilmiş, mahrem yerleri kesilip biçilmiş, parçalanmış ve eksiltilmiş bedenler... Neyi tamamlıyor? Suçun hangi eksik kalmış kısmını bu şoke edici fotoğraflar ve medya eliyle tamamlıyoruz?

İşkence, tecavüz ve vahşet fotoğrafları, Savaş Suçu tespiti noktasında hukuki bir delil ödevi görmenin yanı sıra, hesap etmediğimiz başka sonuçları da taşıyor oysa.

Kısaca “gözü haramdan sakınmak” olarak geçen dini ikaz cihetinden baktığımızda... Sosyal medyada binlerce kez paylaşılan bu fotoğraflar, delil olmak kertesini aşıp, gözün sürekli tekrarlar üzerinden bir şeye (zulme) alıştırılması işini görüyor. İnsanların işkenceyle parçalanması, paylaşım üzerinden normalleşme eğilimine doğru yol alıyor. Dört beş yaşlarındaki bir çocuğun boynundan asıldıktan sonra cinsel uzuvları üzerinden yapılan işkencenin tüm ayrıntılarına tanıklık etmek ve bunu adalet istemiyle olsa da paylaşmak... Başka bir şeyin daha yıkımına sebep oluyor: Mahremiyet... Ölülerin de hakları vardır oysa...

Avukat Güller Yıldız’ın CNN’in haber veriş tarzı üzerinden tespit ettiği oryantal dil, tüm işkencelerden sonra, ikincil bir cezalandırma işlevini görüyor aslında. Bunu hem Bosna’da hem de Irak’ta Ebu Gureyb hapishanesi görüntülerinde de yaşamıştık. İşkence ve tecavüz mağdurlarının bu şekilde lanse edilmeleri, onları ve mensubu oldukları tarafı, haya duygularını imha etmek üzerinden, ikinci kez daha vurmak anlamına geliyor.Üçüncü bir aşamaysa, taraf olmayanların nazarında da, görüntüler üzerinden yaşanan paylaşımlar aracılığıyla “kötülüğün olağanlaşması” halidir...

Daha evvel Suriye’deki esir takası üzerine yazdığım yazıda da benzeri zorlukları kendi ruh dünyamda yaşamıştım. Suriye hapishanelerinde tecavüze maruz kalmış genç kız ve kadınların dramını anlatıp anlatmamakta kararsız kalmış, elimden geldiğince bunu rencide olmayacağımız bir dille vermeye çalışmıştım. Genç meslektaşlarımı da bu konuda azami derecede hassas olmaya davet ederim.

Mahremiyeti tüketmeyen bir delil yönetimi, toplumsal adaletin gereklerindendir.