Suriye'deki isyanýn bir iç savaþa dönüþmesi, hem Arap Baharý'ný tümden akamete uðrattý hem de Türkiye üzerinde olumsuz etkilere yol açtý. Mýsýr'daki devrimin peþinden seçimi Ýhvan'ýn kazanmasýndan pek rahatsýz olan Suudi Arabistan, bölgedeki tüm Ýhvan unsurlarýný kendisi için tehdit olarak gördü ve Rabia Meydaný'nda toplanan yüzlerce insanýn sabah namazýnda kurþun yaðmuruna tutulduðu kanlý bir darbe ile Ýhvan iktidardan indirildi.
Bundan ders alan Nahda, Tunus'ta siyaset dýþýna itilmemek ve bir daha illegal ilan edilmemek için iktidarý eski rejimin artýðý aktörlere eliyle adeta teslim etmek zorunda kaldý. Arkasýnda Birleþik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'ýn olduðu bilinen siyasi cinayetler, Nahda'yý iyice köþeye sýkýþtýrdý.
Ýhvan'ýn güçlü olduðu her yerde Suud-BAE ikilisi, selefi aþýrý gruplarýn Ýhvan'ýn siyasi meþruiyetine gölge düþürecek eylemlerde bulunmalarýný saðladý.
Suriye ise tüm terör örgütleri için bir vakuma dönüþtü bu süreçte. Her ülke iþine gelen terör örgütüne yatýrým yaptý. DEAÞ, PKK, Haþdi Þabi ve Hizbullah, Suriye'nin parçalanmasý planýnýn distribütörleri olarak iþ gördü bu zaman zarfýnda. Meþru muhalefet ise kasten zayýflatýldý.
Türkiye bu tabloda baþýndan beri Suriye'de meþru muhalefeti destekledi. Muhalefetin zayýflatýldýðý dönemde Türkiye de PKK, DEAÞ ve FETÖ terörüyle cendereye alýndý.
Sonradan bir FETÖ operasyonu olduðu anlaþýlan Rus uçaðýnýn düþürülmesiyle Türkiye büsbütün sýkýþtýrýlmaya baþlandý. Güney sýnýrý DEAÞ ve PKK tarafýndan kuþatýldý ve sýnýr güvenliðinden sorumlu askerlerin FETÖ'cü olmasý sebebiyle de mütemadiyen taciz edildi.
Öyle ki Suriye'de yerleþik terör unsurlarý Türkiye için hayati bir güvenlik sorunu halini aldý. Türkiye þayet 15 Temmuz darbe giriþimini atlatamamýþ olsaydý bugün ne Fýrat Kalkaný'ný ne de Zeytin Dalý Operasyonu'nu yapabilmiþ olacaktý. PKK'ya tanýnacak siyasi egemenliði kabul etmek zorunda býrakýlacak, bu adým hiç de uzak olmayan bir zamanda Türkiye'den de toprak talebinin zeminini oluþturacaktý.
Peki Türkiye, alandaki tüm aktörler aleyhine çalýþýrken, Suriye'de nasýl bir performans sergiledi? Bugün itibariyle baktýðýmýzda sahada pozisyon deðiþtirmemiþ belki de tek aktörün Türkiye olduðunu söyleyebiliriz. Rusya-Ýran-Rejim üçlüsünü dýþarýda tutarak tabii. Ancak Rusya ve Ýran'ýn da çýkarlarýnýn bariz çatýþmakta olduðu ve Suriye'de çatýþmalý sürecin sonuna gelindikçe bunun daha da belirginleþeceðini öngörmek mümkün.
Dün Ýstanbul'da gerçekleþtirilen Erdoðan-Putin-Ruhani zirvesinden geriye bakýp Türkiye'nin Suriye'deki izini sürdüðümüzde ilkesel olarak ilk gün neredeyse hala ayný yerde olduðunu rahatlýkla söyleyebiliriz. Dýþ politika söz konusu olduðunda bu belki marifet bile sayýlmamasý gereken bir þey. "Ulusal çýkar" denilen "reel politik meþrulaþtýrýcý" ile bugün ak dediðinize yarýn kara demeniz mümkün.
Macron'un kah rol kapmak kah ABD'nin itelemesiyle Suriye ile ilgili ettiði laflar, Trump'ýn "Suriye'den çekilmeliyiz", deyip Münbiç'e üçüncü ABD üssünün kurulmasý, ABD'nin DEAÞ ile mücadele özel temsilcisi sýfatýyla PKK'yý ordulaþtýran Brett McGurk ve ABD Merkez Kuvvetler Komutaný Joseph Votel’ýn "Türkiye ile çok iyi diyalog içindeyiz, NATO müttefikimizle sorunlarý diplomatik yoldan çözmeye çalýþmalýyýz” sözleri, sahada Türkiye kadar kafasý net baþka bir aktörün olmadýðýný gösteriyor.
Reel politiðin rüzgarýna kapýlmayýp ilkesellikten ayrýlmadýðý için biraz da Türkiye 2014-2016 arasý yaþanan o dar boðazý atlatabildi. Askeri gücünü hissettirdikçe eli de güçlendi.
Suriye'yi Türkiye'nin baþýna yýkmaya çalýþanlar bugün bir bir Türkiye ile iliþkilerini düzeltmenin yollarýný arýyor. AB Komisyonu ve Konseyi Baþkanlarý ile Varna'da gerçekleþtirilen zirvede de gördük bunu, ABD'den gelen son açýklamalarda da.
Türkiye'nin evet demediði bir konuda karar verilemeyeceðini vekalet savaþýnýn tüm taraflarý anlamýþ durumda.
Cumhurbaþkaný Erdoðan'ýn 2013'ten bu yana kurulan her kumpasa ve nihayet 15 Temmuz kanlý darbe giriþimine raðmen ayakta kalmasý, "Düvel-i Muazzama" karþýsýndaki dik duruþu ve milletin güveni sayesinde oldu bu.