Mart 2011'de Dera'da baþlayan demokrasi yanlýsý gösterilerin yedi sene sonra geldiði nokta, halkýna zulmeden diktatör Esed'in hala yönetimde olduðu ve týpký Irak'ta yaþandýðý gibi Suriye'nin iþgal ve iç savaþýn pençesinde, devlet olma özelliðini yitirdiði gerçeði... Büyük resme baktýðýnýzda gördüðünüz þey ise Ortadoðu'nun yeniden iþgal ediliþinin bir evresi...
Ülke çapýnda Beþþar Esed'ýn istifa etmesine yönelik protestolarla baþlayan sürecin bugün bu noktaya geleceðini baþta herhalde kimse tahmin etmiyordu. Haklý sebeplerle isyan edenler de bugünü öngörselerdi baþka türlü davranýrlardý. Ama artýk bunlarý konuþmanýn bir anlamý yok. Arap sokaðýnýn demokrasi talebinin Arap Baharý sürecinde ABD tarafýndan istismar edildiðini söylemenin de akýbete tesiri olmayacak...
Bugün Suriye'de yedi sene önce baþlayan sürecin belki de en kritik evresindeyiz. Uzun zaman vekalet eden aktörler tarafýndan yürütülen ve bir süredir de asillerin sahaya indiði Suriye savaþýnda son etaba gelindi gibi. DEAÞ'ýn enfekte edilmesi ve PYD/PKK'nýn DEAÞ'a karþý 'savaþtýrýlmasý', sadece PYD'ye meþruiyet saðlamak için deðil ayný zamanda devrimin muhaliflerin elinden alýnmasý için de önemli bir strateji olarak benimsendi.
***
Astana süreci adý altýnda baþlayan çözüm çabasý, mümkün mertebe çatýþmalarý durdurmak, terör örgütlerini tasfiye ederek çözüme çatýþmasýzlýk ortamýnda ulaþmak amacýný taþýyordu. Astana, Soçi ve Ýstanbul'da yapýlan zirvelerde bu amacýn kýsmen saðlandýðýný söyleyebiliriz. Ama iþ gelip Ýdlib'e dayandý. Bu vakte kadar Halep, Þam'ýn çevresi, Deyrezor, Rakka gibi muvazaalý pek çok bölgede vekalet savaþýný asýl taraflarýnýn üç aþaðý beþ yukarý arzuladýðý sonuçlar oluþtu. Bizim açýmýzdan konu, yakýn bir güvenlik sorunu da olduðundan Ankara sýnýrlarýmýzýn güvenliðiyle ilgili müdahale hakkýný kullanarak Fýrat'ýn batýsýndaki Cerablus-Azez hattý ve Afrin'i kontrolü altýna aldý. Münbiç için ise en baþýndan beri ABD ile çekiþiyor. Fýrat'ýn doðusunda PKK varlýðýna tahammül etmeyeceðini ise her fýrsatta söylüyor.
***
Ýdlib söz konusu olduðunda da Türkiye'nin önceliði, oluþabilecek güvenlik riski ve tabii ki yeni bir göç dalgasýna mani olmak. Bu haklý gerekçeye Türkiye dýþýnda sahip olan baþka bir ülke yok. Üstelik Astana ile amaçlanan çatýþmasýzlýk, Türkiye'nin katkýsýyla büyük oranda saðlanmýþ durumda. Türkiye en azýndan mevcut statükonun devam etmesini ve terör unsurlarýna yönelik operasyonun ýlýmlý muhalifleri kapsamayacak ve sivil ölümlerine yol açmayacak biçimde gerçekleþmesini istiyor. Esed ise sivilleri dahi terörist olarak gördüðü için Rusya'yý daha genel bir operasyona ikna etmeye çabalýyor.
***
7 Eylül'de Tahran'da gerçekleþecek Türkiye-Rusya-Ýran üçlü zirvesi Ýbdib'in akýbeti açýsýndan kritik önemde.
Ve tabii Fransa ve ABD'nin Ýdlib'de rol kapma çabasý var. "Esed kimyasal silah kullanýrsa, müdahaleden çekinmeyiz" açýklamasýnýn altýnda caydýrýcý olma tehdidinden çok Suriye'deki bu son etapta da rol alma isteði var.
Türkiye; hem kendi güvenliði, hem belli bir bölgeye toplanan halkýn Bosna'da olduðu gibi- bir katliama kurban gitmemesi hem de muhaliflerin sýkýþtýrýldýklarý bu son bölgede de yenilip kaybetmelerine göz yummuþ olmamak için Ýbdib'de çatýþmasýz bir çözüm için elinden geleni yapacaktýr. Ýdlib'in rejim için bu kadar önemli olmasýnýn sebebi de zaten muhaliflerin son kalesi olmasý.
Türkiye'nin 2013'ten bu yana uðradýðý saldýrýlarda Suriye vasatýnýn sonuna kadar kullanýldýðý hatýrda tutulursa Suriye'deki istikrarýn ve Suriye'nin geleceðinde Esed'in olmadýðý bir çözümün Türkiye için ne kadar önemli olduðu anlaþýlacaktýr.