Amerika’nýn Suriye ile kurduðu iliþki, özellikle Irak iþgali öncesinden baþlayan süreçle hem reelpolitik anlamda hem de insani kriz yönetimi anlamýnda insicamlý bir yaklaþýma denk gelmemektedir. Bush yönetiminin ‘Þeytan Ekseni’ yaklaþýmýnýn abartýlý bir yan unsuru muamelesi gören Suriye, isyan sonrasý yaþanan büyük insani kýyým sýrasýnda da benzer bir tutarsýzlýða kurban edildi.
Hatýrlanacaktýr; 2007 yýlýnda Temsilciler Meclisi’nde demokratlarýn liderliðini yürüten Nancy Pelosi’nin Esed’i ziyareti, Washington’da ABD yönetimi nezdinde ‘hainlik’ tartýþmalarýna vardýrýlacak düzeyde büyük bir infiale yol açmýþtý. O günlerde Suriye konusunda bu derece keskin inançlý olan ABD yönetiminden, bu günlerde Suriye’de siyasi çizgisini bile tarifte zorlanýlan bir noktaya varýlmýþ olundu.
ABD açýsýndan bu radikal politika deðiþiklikleri elbette sadece Suriye ile sýnýrlý deðil. Zira bölge ile kurduðu iliþkiyi büyük ölçüde ‘dalgalý siyasal iliþki rejimine’ dönüþtüren, neredeyse Ýsrail hariç hiçbir baþlýkta tarif edilebilir Amerika pozisyonundan bahsedilmesini mümkün kýlmayacak bir tablo ortaya çýkmýþ durumda.
Genel anlamda Amerika’nýn bölgeden deðilse bile krizlerden çekiliþi olarak okunan bu yeni durumun, Washington açýsýndan bir süre yönetilebilir olduðuna þüphe yok. Zira ABD’nin bölgedeki krizlerde aktif bir unsur olmamasýnýn maliyeti ile olmasýnýn maliyeti büyük ölçüde ayýrt edilemez duruma gelmiþ noktada. Bu elbette küresel pozisyonunun saðladýðý avantaj yoluyla, aktif veya pasif pozisyonunun krizleri yaþayan aktörler açýsýndan eþitlenmesidir. Lakin bu hassas siyasi denge hem hýzla hýrpalanmaktadýr hem de provokatif geliþmeler karþýsýnda korunmasýzdýr. Baþka bir ifadeyle, Amerikan kararsýzlýðý ya da pasifizmi kriz alanlarýna hýzla aktif bir unsur olarak dönmesinin maliyetini yükseltecek bir yapý inþa etmektedir. Ayný þekilde Ýsrail’in sebep olacaðý bir provokasyon yeni bir bölgesel düzlemde vuku bulacaktýr. Çünkü son Ýsrail saldýrganlýðý Gazze’de vuku bulurken Mýsýr’da Mursi iktidardaydý, Suriye’de muhalefet daha derli toplu durumdaydý ve insani kriz bugünkü boyutlarýna ulaþmamýþtý ve Libya’da da daha makul bir süreç yürümekteydi. Bundan sonraki süreçte Ýsrail’in muhtemel ilk provokasyonu(yla), deðiþim dalgasýnýn statüko lehine kanlý bir þekilde bastýrýlmasýndan dolayý bölgede birikmiþ negatif enerjinin ortaya çýkmasýna sebep olma potansiyeli taþýmaktadýr.
Yarým milyondan fazla insanýn hayatýný kaybettiði Suriye krizi ile Amerika’nýn hem jeopolitik hem de insani kriz anlamýnda kurduðu iliþki, ABD’nin dýþ politika ve güvenlik mimarisine dair de kontrolsüz bir dönüþüm tespitinin yapýlmasýna yol açýyor. Zira bu durum, jeopolitik anlamda ABD’nin bundan sonra krizlere dair nasýl bir pozisyon alacaðýnýn derin bir belirsizlikle deðerlendirilmesine sebep olmuþ durumda. Bu tablo, Avrupa Birliði’nin yaþadýðý krizin bir benzerinin ABD için de telaffuz edilmesini saðlýyor. Amerikan yönetiminin 11 Eylül sonrasýnda Avrupa için telaffuz etmeyi sevdiði ‘eski Avrupa’, ‘ekonomik dev, siyasi cüce’ gibi müstehzi ifadelerin on yýl gibi kýsa bir süre zarfýnda kullanýmýný Amerika için de farklý formlarda gündeme getiriyor. Küresel güvenlik mimarisinden dýþ politika geliþmelerine kadar Suriye tecrübesi, sadece Amerika’nýn politikalarýnda deðil, ilgili paydaþ aktörlerin de benzer bir belirsizliðe yönelmesinde etkili oluyor. Kararsýzlýðýn ve belirsizliðin yükseldiði dönemlerde ise kýsa dönemli maliyetleri göze alan Rusya tarzý ‘salt alan dolduran ama strateji üretemeyen’ aktörlerin sahneye çýkýþýný kolaylaþtýrýyor. Benzer þekilde terörizm ve devlet dýþý aktörler de ayný belirsizlikten oldukça güçlü bir þekilde besleniyorlar.
Ýnsani kriz anlamýnda ise ‘küresel mülteci krizi’ dalgasýnýn çok daha güçlü bir hâle gelmesinin önü Suriye kriziyle açýlmýþ oldu. Bunun, sadece Suriye’de ortaya çýkan bir kriz olmadýðý geçmiþ aylarda bizzat tecrübe edilerek görüldü. Daha trajik olan ise bu büyük insani krizin hem Obama yönetimini iktidara taþýyan ‘deðer ekseni’ anlamýnda hem de mesela Samantha Power gibi bütün kariyerini ‘soykýrým ve insani trajedi’ üzerine yapmýþ olan isimlerin ABD’yi BM’de temsil ettiði bir dönemde vuku bulmasýdýr.
Bush döneminde neoconlar üzerinden Amerika algýsý nasýl hýrpalandýysa, Obama döneminde de sol-liberal yaklaþýmýn siyasal kararsýzlýðýndan dolayý benzer bir yýpranma yaþanmýþ durumda. Bu yönüyle Obama’nýn 2009’da Kahire’de yaptýðý konuþma ile 29 Ocak 2002’de Bush’un Washington’da ‘Birliðin Durumu’ baþlýðýyla yaptýðý ve ‘Þeytan Ekseni’ diye nam salan konuþmasýnýn üslup ve içeriði çok farklý görünse de, ortaya koyduðu siyaset(sizlið)in ayný ekseni inþa etmesi, yaþanan krizin en çarpýcý tarifidir!