Suriyeli çocuklar neden et yiyemez?

On gün kadar önce Suruç’tan Şanlıurfa’ya doğru yolculuk ettiğimiz araçta ‘Ensar’dan Urfalı kadınlar, Suriyeli mülteciler için neler yaptıklarını anlatıyorlardı. Daha doğrusu, İstanbullu sivil toplum kuruluşlarından gelen kadınlara, Suriyelilerin durumunu tüm çıplaklığıyla aktarıyor ve öncelikle nelere ihtiyaç olduğunu, nasıl bir yol yöntem izlenmek gerektiğini söylüyorlardı. 

Anlatılanlar içinde bir şey var ki boğazımda hala bir yumrudur:

“Günlerce, haftalarca, aylarca aç kaldıktan sonra geldiler bu tarafa. Binlerce kişiydiler. Hele o ilk günlerde hepsine yetişmek gerçekten zordu ama Allah yardım etti, organize olundu. Çoluk çocuk süzülmüş güçten düşmüş, hemen toparlansınlar diye ilk günlerde özellikle etli yemekler hazırladık. Baktık çocuklar yemiyor! Ne oldu dedik. Meğer çocuklar o kadar çok parçalanmış ceset görmüşler ki et yiyemez olmuşlar!” 

Türkiye beşten büyüktür

BM Gıda Ajansı Türkiye’deki 9 mülteci kampına yaptığı insani yardımı keseceğini açıkladı geçen hafta. Yapılan yardım zaten 217 milyon dolar kadardı. Türkiye’nin şu ana dek ülkesindeki Suriyeli kardeşleri için harcadığı miktar 5 milyar dolar.

İki milyon mülteciye kapısını, kucağını, gönlünü açtı Türkiye.

Yardım toplamak için değil Suriyeliler Türkiye’den gitsin diye kampanya düzenleyen üç beş utanmaza rağbet etmedi, yüzünü asla ekşitmedi.

Devlet AFAD başta olmak üzere tüm kurumlarıyla, Türkiye toplumu bir kısmının onlara harcandığını bilerek vergileriyle, dualarıyla, çabalarıyla dar gününde kardeşine sahip çıkıyor.

Bunu yapan, yapabilen, yapmayı canı gönülden isteyen Türkiye ile, Türkiyeli ile ne kadar gurur duysak azdır.

En son Suruç’ta 35 bin kişilik kapasitesiyle Türkiye’nin en büyük misafirhanesi olacak Suruç Çadırkenti hizmete açıldı. Açılışı Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan yaptı -ki misafirlerini ağırlamakta titizlenen bir ev sahibesi gibiydi.

Kobani’den gelen Kürt kardeşlerden 12 bini hemen yerleşti kampa. AFAD başka yerlerde olduğu gibi burada da harika bir sistem kurmuş. Her şey düşünülmüş, yapılmış. Çocuklar savaşın ve şartların ağırlığından olabildiğince uzaklaştırılmış. Öyle ki, resmi heyet ziyaretlerini yaparken ben kamp avlusunda, tekerlemesi Kürtçe söylenen “yağ satarım bal satarım” bile oynadım Kobanili kuzularla.

Emine Hanım kitabın ve yüreğin tam ortasından konuştu. Konuşmada, dinleyen herkese hisse içeren şu kısmı çok önemsedim:

“Bu süreçte bize düşen, elimizden geleni yaptıktan sonra sabretmektir. Biz ne kadar uğraşsak da sizi evinizdeki kadar rahat ettiremeyiz. Evlerinize döneceğiniz güne kadar Hz. Eyüp Peygamberin sabrını kuşanın. Misafirlere evlerini açan, büyük bir yükün altına giren kardeşlerimiz de Hz Peygamber’i evinde misafir eden Hz. Eyüp El Ensari’yi örnek alsın”.

Kalıbının örgütü değilsin BM!

Suriye’de dördüncü yılını dolduran savaşta hayatını kaybedenlerin sayısı BM rakamlarına göre bile 220 bin. İki yüz yirmi bin. İnsan! Altmış bini sivil. 20 bini çocuk!

Can havliyle başka bir ülkeye sığınanlar, Esed’in hapishanelerinde çürüyenler, işkence altında ölenler, varil bombalarıyla kimyasallarla can verenler, sistematik tecavüze uğrayanlar, ruh sağlığını, vücut bütünlüğünü kaybedenler...  

Ve oturup seyreden bir dünya...

Hatta dünya, Suriye’de yaşanan insanlık dramını seyre değer bile bulmuyor olabilir.

Ama her şey olup bittikten, ölen ölüp kalan sağlar ufalandıktan sonra, sağlam bir kadro ve ünlü oyuncularla yüksek bütçeli bir “savaş filmi” yahut bir “dram” çekerse Hollywood, üstüne bir de eleştirmenler “muhteşem bir film, sakın kaçırmayın” falan yazarsa, işte o zaman kesin seyredilir ve pek etkilenilir.

Ama IŞİD’e karşı Esed’i meşrulaştırma arayışları devrede yine. İki katilden birini seçmek sanki eldeki tek seçenek. 

BM mi? İddiası çoktan çöktü. Bosna ve Ruanda’da tecrübe edilenin ardından, Filistin’de, Mısır’da, Suriye’de terörist rejimlerin bizzat garantörü olduğu açıkça görüldü.

Mevcut haliyle BM Güvenlik Konseyi bir bostan korkuluğu kadar hüküm sahibi.  Ve ancak o kadar güven telkin ediyor.