Suriye’nin geleceği

Şu anda Suriye bilmece gibi bir süreç yaşıyor. Kullanılan kimyasal silahları kim kullandı, amacı neydi bilinmiyor. Ancak olayın failinin Esad olduğu konusunda belirli bir kabul var gibi görünüyor. Bu silahın kime karşı ve hangi amaçla kullanıldığı bilinmiyor. Eğer bunu Esad yaptıysa saldırılan kitlenin büyük bir suçu olması lazım. Üstelik bu da yetmez bu kitlenin ayrışması mümkün olmalı ve suçlu görünenlerin çoğunlukta olduğu bir kitleye karşı kullanılmalı. Genel kanaat bir masum kişi bile kitleye dahil olsa onun hedeften çıkarılmasıdır. 

Bu eylem hiçbir yanıyla normal karşılanamaz. Bir ülkenin yöneticisi halkına karşı böyle bir eylem yapmaz. Esad halkın sevgisi ile gelen biri değil bir kuruma atanan genel müdür gibi görünüyor. O nedenle yöneticilerin emirlerini tartışmadan yerine getiriyor denebilir. Zaten gelişi halkın tercihi ile değil bir dış gücün onu buranın yönetimine atamasıyla gerçekleşmiştir.

Olay bir gücün Suriye’yi kullanmak için yaptığının delilidir. Bu amaç nedir? İlk akla gelen enerjinin geçiş yolunda olması ve bunu kontrol etmek için bir gücün Suriye’yi kontrol etmek istemesidir. Ancak bu analizlerimizle bağdaşmaz. Avrupa ve Çin’e karşı olan bu yolu onların hasmı saydığımız Rusya’nın koruması hatta onlara geçmesinde yardımcı olması bir çelişkidir.

***

Olayı şöyle değerlendirmek mümkün: Avrupa ülkeleri tarafından tayin edilmiş bu yöneticiyi tasfiye etmek ve bunu yapanın Avrupa olduğu intibaı yaratılmak istenmektedir. Suriye’nin Rusya’nın himayesinde olması ve bunun devam etmesinin istenmesi makuldür. Ancak yönetimin karşı tarafın elinde olmaması yani Çin ya da Avrupa’nın bu ülkeyi kontrol etmemesi gerekir. Bugünkü Suriye yönetimi İran’la ittifak halindedir ve bu ülke Çin ve Avrupa’ya yakındır.

Herkes kimyasal silah kullanılmasının kimin eseri olduğunu ve buna niçin başvurduğunu kararlaştırmak zorundadır. Bu konularda bir çelişki görünmektedir. Eylemin Esad’ın emriyle yapılması onun halkını korumak yerine uluslararası siyasi hedef uğruna halkının kitlesel ölümüne bile razı olduğu anlamı taşır. Bu durumda Esad’ın arkasındaki gücün bölgede ne yapmak istediği araştırılmalıdır. Çünkü ülkemiz bölgesel siyasi hedeflerin merkezindedir. Önümüzdeki günlerde provokasyonlarla karşılaşabiliriz ve bunun küçük kitleler tarafından değil büyük çatışmalar yoluyla yapılması beklenir. Bu duruma ülke içindeki kitleler hazır değilse bile muhalefet partilerinin ne yapacağı belli değildir. Devletin bir bütün olduğu ve sadece iktidarın sorumluluğunda olduğu söylenemez. Muhalif partiler eğer her konuya karşı iseler ülkeye yönelik provokasyonları yapan güçler muhalefetin görüşü altına saklanabilirler. Mesela çözüm adı altında ülkenin bölünmek istendiği ve çözümün mutlak bir itaatte olduğu söylenebilir ve karşı görüşe sertlikle cevap verilmesi istenebilir. Başka bir kanat cumhuriyetin kuruluş ilkelerinin yok edilmek istendiğini ve buna karşı durulması gerektiğini söyleyebilir. Bir ülkedeki siyasi partiler dünyadaki gelişmeler karşısında nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunu düşünmelidir ama sırf muhalefet olsun diye her şeye karşı çıkmamalıdır. Devlet bir bütündür ve siyasi, bürokratik yapılar tartışmalı, anlaşmalıdır.