Suriye’ye bizden baþka aðlayan yok

Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn Beyaz Saray görüþmelerinin nasýl geçtiðini özetlemesi istenenler þu tabloyu önümüze seriyor: “ABD Esad’ýn gitmesi vurgusuyla bizim pozisyona yaklaþtý, Türkiye de Cenevre görüþmeleri yoluyla geçiþin saðlanmasý formülüne ýsýnarak ABD’nin...”

Kimi bunu baþarý olarak sunuyor, kimi de baþarýsýzlýk...

Hangi sunum doðru?

Suriye bizim kapý komþumuz. Orada yaþanan yýkým ve kýyým bizi birebir etkiliyor. Katliamdan kaçarak Türkiye’ye sýðýnan Suriyeli sayýsý yarým milyona yaklaþtý. Bunlar öldürülen 100 bine yakýn Suriyeli’nin aileleri, yakýnlarý... Baas rejiminin tepelerine indirdiði bombalar yüzünden baþlarýný sokacak yuvalarý kalmadýðý için çoðu kapaðý baþka ülkelere attý... Toplam 4,5 milyon Suriyeli üç ülkede sýðýnmacý statüsünde. Kendi tarihimizin de kültür mirasý olan câným eserler gözümüzün önünde tahrip ediliyor.

Türkiye’nin ‘Suriye’ diye bir derdi var.

ABD’nin böyle bir derdi var mý?

“Var mý?” sorusuna benim cevabým basit: Neden olsun ki? Washington’un bölgeyle ilgilenmesini gerektirecek tek bir hassas konu bulunuyor: Ýsrail’in güvenliði... Ýsrail’in güvenliðini tehdit etmeyen hiçbir geliþme ABD’yi ilgilendirmez. Bu dün de böyleydi, ülkesini uzak coðrafyalardaki sýcak çatýþmalara taraf olmaktan sakýnmayý benimsemiþ Barack Obama döneminde daha fazla böyle...

Ýç-savaþla kendi kendini tüketen Suriye’nin hýzla Ýsrail’in tehdit algýlamasý dýþýna çýktýðý bir vâkýa.

Esas korkulan ve Washington’dan bakanlarýn asla görmek istemedikleri, Beþþar Esad’tan sonra Ýsrail’e düþman bir yönetimin Suriye’de iþbaþýna gelmesidir. ‘Arap baharý’nýn cicim aylarýnda “Ýslam coðrafyasýna demokrasi geliyor” diye bayram edenler, halkýn iradesiyle ortaya çýkan yönetimlerin Ýsrail-karþýtý söylemlerini görünce tavýr deðiþtirmediler mi?

Yoksa tavýr deðiþtirildiðini de mi fark etmediniz?

Beþþar Esad’ýn baþýnda bulunduðu Baas rejimi yýkýlýnca Suriye’de iþbaþýna nasýl bir yönetimin geleceði endiþesi hâkim Washington’da... Baas-türü rejimler zaman içerisinde ‘Ýsrail için tehdit oluþturmamak’ diye özetlenebilecek bir pozisyon edindiler. Arap-Ýsrail savaþlarýnýn sonuncusu (1973) Baas’ýn Suriye ve Irak’ta iþbaþýna geldiði dönemde yapýldý; bir daha çatýþma olmamasýnda o pozisyonun katkýsý büyük.

‘Arap baharý’ ile bazý ülkelerde beliren halka-dayalý yönetimler ise teslim aldýklarý rejimlerden farklý bakýyorlar Ýsrail’e; düþmanca renkler söylemlerine hâkim oluyor.

Cenevre’de yapýlacak ‘Suriye konferansý’ ýlýmlý Baas unsurlarýnýn da içinde yer alacaðý bir formül arayýþýnýn sonucu. Ölen, öldürülen muhalifler Baas’a, Baasçýlar da öldürdükleri muhaliflerle ayný safta yer almaya razý olacak mý bakalým? Formüle iki-üç eski Baasçý ‘Evet’ dedi diye Suriye’de ipleri ellerinde tutanlar yelkenleri suya indirecekler mi?

Zor, hem de çok zor.

Lübnan’daki iç-savaþýn ve çatýþmalarý bitirme çabalarýnýn sonuç vermesi tam 15 yýl sürmüþtü; iki taraf da birbirini tüketinceye kadar... Suriye’de de iç-savaþýn hemen sona ermeyeceðine kendimizi hazýrlasak iyi olacak...

Türkiye yüzünden olmayacak bu; tam tersine olursa Türkiye’nin samimi çabalarýna raðmen olacak... Suriye’nin göz göre göre yýkýlýþýna Türkiye’den baþka da ‘samimi’ gözyaþý döken yok zaten...