Dünyâda biz Türklerden baþka belirli bâzý harflerin kullanýmýný “cezâî müeyyide” ile yasaklayacak kadar gerzek devlet ve buna isyân etmeyecek kadar ileze millet var mýdýr bilmiyorum.
Böyle bir fikrî sefâlet baþka ülkelerde de varsa fevkalâde hayret ederim!
Üstelik pusu da kuruyor ve bunu mümkin mertebe gizli tutuyor ki istediðinin üzerine çullansýn, istediðini görmezden gelsin!
Sen kendi alfabendeki kusurlarý görme ama otur Kürdlerin kullanacaðý alfabeye de burnunu sokarak daha baþýndan onu da kendi suratýna çevir!
Bu kýsa ama etkin topçu tanzim atýþýndan sonra asýl konumuza girebiliriz:
Evet, bizim alfabemiz eksik ve üstelik yanlýþ!
Öztürkçe diye diye geçdik ýrzýna Türkçenin.
Bakýnýz Otto Jastrow adlý Alman Türkolog onyýllar önce ne yazmýþ:
“Bu yüzden Türk Dili kültürel çokkatlýlýðýný ve nüans zenginliðini geniþ ölçüde kaybederek yeniden ilk çýkdýðý ek boyutlu bozkýr dili tipine yaklaþýyor.”
Onyýllardýr ben de bu konuda yazýyorum. Bakdým ilk yazým 4 Aðustos 1989 târihli.
O bakýmdan þimdi yazacaklarým da o eskilerin bilmem kaçýncý kere tekrârý ama ne yapayým?
Aslýný ararsanýz hâlihazýrdaki harf ve iþâretlerle Türkçeyi hiç yanlýþsýz yazmak imkânsýz.
Meselâ þu “^” iþâreti alalým. Bunu hem uzaltma hem inceltme iþâreti olarak kullanýyoruz.
Bâzen her iki iþlevi de bir arada görüyor. “Kâtib”de olduðu gibi.
Fakat “mutlaka”nýn son hecesini nasýl uzaltayým?
“Mutlakâ” yazsam A’dan önceki K da inceliyor. Ben “mutlakaa” diye yazýyorum bâzen ama bâzen de öyle yazmýyorum, yâni daha kendi içime tam sinmemiþ.
“Kaatil” imlâsý epeyi yerleþdi ama daha bir sürü kelime var.
Onun için “kaf” ve “kef” ayrýmý yapsak iyi olur gibime geliyor. Kaf yerine Q kef yerine ise bildiðimiz K’ye devam...
Bütün Ka’larý Q ile yazabileceðimiz gibi, sâdece þübheye mahâl olan yerlerdekileri bu harfle de yazmak mümkündir.
Meselâ “kalabalýk” yazmaya devâm edip “iktidar” derken onu “iqtidar” þeklinde deðiþtirmek.
Sonra kapalý ve açýk E var. Kapalýsý için Ë harfi kullanýlabilir. Meselâ “Bënli Bëlkýs” ama “açýk e” olursa “Ben geldim.” gibi...
Üçüncü ve son olarak “normal N” ve “saðýr nun” ayrýmý geliyor.
“Adamýn” yazdýðým zaman ismin “-in hâli” (Genitif) mi yoksa ikinci tekil þahýs mülkiyet takýsý mý olduðu belli deðil, yâni “adamýn þapkasý” mý yoksa “senin adamýn” mý...
Bir de bâzý hallerde ikinci ve üçüncü tekil þahýslarý ayýrt ederken...
“Geldiðini gördüm.” derken burada “senin” geldiðini mi yoksa “onun geldiðini” mi dediðim belli olmuyor, çünki Ýstanbul Þîvesi’nde genizden N telaffuzu kaybolmuþ.
Oysa baðlayýcý olan bu þîve...
Burada “saðýr nun” yerine “tildeli N” (Ñ) kullanabiliriz. (Onun) “Geldiðini gördüm.” Ama (senin) “Geldiðiñi gördüm.”
Peki, þimdi her iþ bitdi de bununla mý uðraþacaðýz?
Vallýyi, bu iþler hiç bitmez...
Ben Sovyetler Birliði daðýlýrken ve oradaki (kendi ifâdeleriyle) “Türk dilliler” Latin alfabesine geçerken, hattâ bundan iki yýl öncesi, bu vesîleyle “hepsi için” yâni Âzerîler, Özbekler, Türkmenler, Kýrgýzlar vs. için tek bir alfabeye geçilebileceði tezini birtakým bakanlara filan anlatmaya çok uðraþdým. Bundan amacým “Tûrancýlýk” etmek deðil,
Kitab ve gazete tirajlarýný yükseltmekdi.
Kimseye derdimi anlatamadým. Üstelik meselâ o zamanki yedi milyonluk Âzerbaycan’da 175.000 basan kitablar vardý.
Neyse, sonunda “Tûrancýlýk” olmadý ama “TûranCILK” oldu...
Aman, ihmâl etmeyip Kürdlere þöyle güzel bir alfabe hazýrlayalým da saða sola mahcûb olmasýn bîçâreler...
Belki kýrk elli sene sonra himmet edip onlar da bize doðru dürüst bir alfabe hazýrlayarak rövanþ alýrlar.
Bizler de “rövanþist” diyerek onlardan hýrsýmýzý alýrýz...