Taðut!

Seküler kesimin ciddiye aldýðým ve takip ettiðimi yazarlarýndan biridir Soner Yalçýn.

Zaman zaman ezber bozan yazýlar da alýyor kaleme.

Objektif tespit yapan kim olursa olsun kutlamaktan çekinmem. Soner Yalçýn da onlardan biridir.

Ezber bozan yazýlarý için kendisini tebrik etmiþliðim de vardýr.

Mahallesindekilerden farklý olduðu için son kitabý Taðut Kutsal Aldanýþýn Soyaðacý'ný da aldým ve dikkatlice okudum.

Taðut, hak yoldan saptýran anlamýnda Kuran'da geçen bir terimdir.

Kitabýn kendisinin de yer yer taðut misyonunu üstlendiðini yazarak baþlayalým.

Oral Çalýþlar'ýn "Marksizm ile Atatürkçülük arasýnda kalýn duvarlar olmadýðý' tespitinin müþahhas delilini gördüm Taðut'ta.

Kitap içerdiði ansiklopedik bilgiler dýþýnda üç þeye vurgu yapýyor. Atatürkçülük kýlýfý içinde Marksizm güzellemesi; sola muhalif tüm çevreleri ABD emperyalizminin taraftarý olarak etiketlemesi ve menfi örneklerden yola çýkarak Ýslamcýlarý/dindarlarý aþaðýlamasý.

Kitapta yine yer yer ezber bozan tespitler yok deðil. Ancak genel hedef Ýslamcýlar/dindarlar.

Öyle ki dindar camiadaki kimi þahsiyetleri mesela Baþkan Erdoðan'ý, Ali Erbaþ'ý Ýsmail Kahraman'ý ve Mehmet Boynukalýn'ý eleþtirinin ötesinde, safsataya inanan ya da dinci gerici gibi ifadelerle tahkir ediyor.

Ýslamsýz Türklüðe karþý çýkan Mustafa Sabri Efendi'yi Türk düþmaný ilan ediyor(s.77).

Doðrudur M. Sabri Efendi muhaliflerdendi ve o yüzden 150'likler arasýndaydý. Yurt dýþýna çýktý, Yarýn adýyla gazete çýkardý ve her Müslümanýn Ýslam karþýtý uygulamalara koyduðu tepkiyi Þeyhulislam olarak o da koydu.

Sýradan bir þeyhülislam deðildi. Marmara Ýlahiyat'a dönüþen Ýslam Enstitüsü'nün eski müdürlerinden merhum Ahmed Davudoðlu hoca Mustafa Sabri Efendi için kelamda müçtehid seviyesinde bir ilim adamýdýr derdi.

Mýsýr'a yerleþti. Ýslam dünyasýný aydýnlatan makaleler ve kitaplar yayýnladý. Ýslam dünyasý aydýnlarý onun için -gemiyle gittiðinden- Akdeniz'den doðan iki güneþten biri olarak görürdü. Diðeri de Zahid Kevseri'dir.

Sabri Efendinin bazý kitaplarýný okudum, Mýsýrda ondan ilim tahsil eden ve kendisine sekreterlik yapan Ali Ulvi Kurucu'ya 5 sene refakat ettim, merhum Davudýoðlu hocaya Sahih-i Müslim þerhinin son 7 cildinde sekreterlik yaptým. Her ikisinden de Sabri Efendi hakkýnda medihten gayri bir söz iþitmedim. Kaldý ki Ali ulvi Kurucu hatýratýnda kendisinden uzun uzun bahsetti.

Seküler kesim aslýnda Sabri Efendi'ye muhalif olduðu için deðil dindar olduðu için saldýrarak ön yargýsýný faþ ediyor. Sabri Efendi'nin muhalefeti uzun bir konu ancak varsayalým ki seküler kesimin iddialarý doðru.

Peki bu kesim neden Sabri Efendi'ye böyle saldýrýrken bir diðer muhalif olan Nazým Hikmet'i göklere çýkarmaktadýr?

Nazým Hikmet de Atatürk muhalifidir ve CHP iktidarý boyunca hapiste tutulmuþ; DP döneminde salýverilince de soluðu Komünist Rusya'da almýþ, Rusya'nýn mezalimine de sesini çýkarmamýþtýr! Hele Kýrým halkýnýn sürgününde tek kelime etmemiþtir!

Bakýyorum Nazým Hikmet'in muhalif yönüne Komünist Rusya taraftarý olmasýna kimse ses çýkarmýyor, herkes ondan bir dize okuma yarýþýna giriyor. Ama sýra Mustafa Sabri Efendiye gelince muhalifliði öne çýkýyor.

Ýþte bu yaklaþým seküler kesimin çifte standardýdýr.

Tepkileri muhalif olmasýna deðil dindar olmasýnadýr!

Ayrýca 150'likler affedilmiþ bir kýsmý dönmüþ Sabri Efendi CHP yönetimine güvenmediði için haklý olarak dönmemiþtir.

Mesela, 'Yunan galip gelseydi bu kadarýný yapmazdý.' cümlesini CHP'nin Ýslam'a karþý yürüttüðü icraatlarý tarif için söylediðini hayatýndayken kaç defa açýklamýþ olmasýna raðmen Yunan Mezalimi'ni kitaplaþtýran Kadir Mýsýroðlu'nu Kemalist ezberlerden yola çýkarak Yunanýn galibiyetini istedi (s.55)diyerek tekrar etmesi ezber bozan özelliðe sahip Soner Yalçýn'a hiç yakýþmamýþ.

Lozan'la ilgili deðerlendirmelerini anlarým ama vatandaþlýða döndükten sonra mallarýný geri alan Mýsýroðlu'nu boðazda lokanta verildi þeklinde eleþtirmesi de bilgi eksikliðinden olsa gerek.

Sünni özelliðiyle öne çýkan Mehmet Boynukalýn'ý Vehhabi diye fiþlemesi (s.77), batýlýlarýn uydurduðu Siyasal Ýslam yaftasýný kullanarak Ýslami çözüm arayanlarýn 200 yýldýr emperyalizmin safýnda(s.82) olduðunu tekrarlamasý da solun ezber tekrarýndan baþka bir þey deðil.

Atatürkçülüðü öylesine kutsamýþ ki Soner bey, Türkçe ibadet projesinin Türkçeyi desteklemek için yapýldýðý (s.84), harf devriminin de Türk dilini koruma mücadelesinin sonucu(s.102) olarak deðerlendirmiþ.

Oysa Gazi Mustafa Kemal, öz eleþtiri yaparak demiþtir ki:

"Laikiz dedik, dinle iliþiðimizi devlet olarak kestik. Cumhuriyetiz dedik, rejimimizi tehlikeye düþürmemek için saltanat devrini kötüledik, kazanýlmýþ büyük zaferleri bile birkaç satýrla geçiþtirmeye baþladýk. Latin harflerini aldýk, yeni kuþaklarý binlerce yýllýk geçmiþinin hazinesinden yoksun býraktýk."(Atatürk'ün Fikir kaynaklarý, Milliyet 15 Kasým 1974)

Kemalist devrimleri baþka coðrafyalardan örnek vererek aklamaya çalýþýrken ezber bozan Soner Yalçýn deðil devrimleri kutsayan kraldan fazla kralcý bir yazar çýkýyor karþýnýza.

Ýþin en ilginç yaný da Soner beyin Ýslami olan her þeyi kamunun dýþýna atmayý hedef edinen Kemalist devrimleri Ýslam ile baðdaþtýrmaya çalýþmasýdýr.

Bunlarý anlatýrken de genellikle cumhuriyetin ilk yýllarýndaki olumlu adýmlarý zikrediyor. Cumhuriyetin ilk anayasasý olan 1924 anayasasý Ýslam'ý resmi din (madde2) ve þeriat hükümlerini uygulamayý ilk vazife(madde 26) olarak belirleyen bir anayasaydý. Hak Dini gibi tefsir, Tecrit gibi hadis kitaplarý o dönemde yazdýrýldý. Ama 1924 den sonra hele 30'lardan sonra tek parti dönemi Ýslam'a açýkça tavýr alan bir dönemdir.

Tek parti dönemi oligarþinin hâkim olduðu bir dönemdir.

Devrimler halkla beraber deðil halka raðmen dayatýlmýþ uygulamalardýr.

Tek parti döneminde deðil muhalefet partisine, farklý seslere dahi izin verilmemiþtir.

Soner bey yine çok iyimser bir bakýþla, 'çok partili dönem iki kez denendi baþarýlý olamadý' (s.236) diyerek geçiþtiriyor.

Baþarýlý olamadý deðil engellendi!

Oysa Terakkiperver Cumhuriyet Fýrkasý 17 Kasým 1924'de Kazým Karabekir gibi Atatürk'ün silah arkadaþlarýnýn kurduðu partiydi. 5 Haziran 1925'te kapatýldý.

Çünkü CHP'nin halka raðmen yaptýðý uygulamalar karþýsýnda Türkiye TCF'ye akýn etmiþti.

Ýkincisi ise bizzat Atatürk tarafýndan 12 Aðustos 1930 tarihinde kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fýrkasýdýr. Paris büyükelçisi Fethi Okyar bey Atatürk tarafýndan çaðrýlmýþ ve batýnýn Türkiye'ye dikta rejimi olarak bakmasýna engel olmak için kurdurulmuþtur. Ama halk CHP'den kurtulmak için SCF'ye akýn edince o da 18 Aralýk 1930 tarihinde fesh ettirilmiþtir.

Yani tek parti dönemi cumhuriyet de deðildir demokrasi de, parti saltanatýdýr.

Doðrudur cumhuriyet 1923 yýlýnda ilan edilmiþtir ama cumhuriyete 1950 yýlýnda geçilmiþtir.

'Devlet sadece bir siyasi partiye dönüþerek destekçisi olmayan ötekilerin duygularýný düþüncelerini deðerlerini hesaba katmayarak ülkeyi iflasa yýkýma sürükler. Devlet deðil kabile olmaktýr bu!'(s.214) cümleleri tam CHP dönemini anlatýyor.

12 Eylül 1980 darbesinin Kemalist devrimleri yýkýp dinciliði iktidara taþýdýðý(s.158) ise belki bilmeyenler için inandýrýcý olabilir ama askerliðini 1982 yýlýnda asteðmen olarak Genel Kurmay'da yapmýþ biri olarak bana inandýrýcý gelmedi.

12 Eylül darbesinin kimin çocuklarý tarafýndan yaptýrýldýðýný dünya biliyor. Ama Kemalizme sadakatleri de ayný þekilde bilinmenin ötesinde müseccel!

Darbe anayasasýndaki mecburi din dersine bakarak bu kanaate sahip olanlar var. Ancak o anayasanýn baþlangýç bölümüne ve 174. Maddesine bakanlar Kemalizm'i kaldýrmadýðýný aksine kökleþtirdiðini rahatlýkla görebilirler.

Seküler kesim Ýslam'ýn öne çýktýðý dönemleri hep emperyalizme baðlarlar.

Oysa Ýslam hak dindir ve fýrsat bulunan her ortamda gündem oluþturacak insanlarý cezbedecek mesajlara sahiptir.

ABD'nin Ilýmlý Ýslam'ýna da Ýslamcý denilen dindar camia eskiden beri karþý çýkmýþtýr.

Yeri gelmiþken söyleyelim Ýslamcý diye yaftalanan dindar camianýn üç önemli özelliðinden birincisi antiemperyalizmdir. Emperyalizmin her türlüsüne batýlýsýna da doðulusuna da karþý çýkmak ve tam baðýmsýzlýðý savunmaktýr. (Ýkincisi Ýslam birliðini, üçüncüsü de Ýslami ekonomik sistemi savunmaktýr.)

Sol ve seküler kesimin ezberlerinden biri de dindarlarý ABD emperyalizminin taraftarý olarak görmeleridir. Oysa dindar kesim ABD emperyalizmine de Rus emperyalizmine de Çin emperyalizmine de karþýdýr.

Dindar kesim soyun kutsadýðý Rus emperyalizmine karþý olunca sol kesim otomatik olarak onlarý ABD emperyalizminin taraftarý olarak görüyor.

Bu baðlamda Soner bey Taðut isimli kitabýnda Milli Görüþ'ü parçalamak için ABD'nin AK Partiyi çýkarttýðý(179) ezberini tekrarlýyor.

Ama birkaç sayfa sonra da 'ABD Erdoðan'ý istediði çizgiye getiremedi."(s.182) diyerek gerçeði itiraf ediyor.

Fakat ezberlerden vaz geçmiyor MTTB eski baþkanlarýndan ve önceki dönem TBMM Baþkaný Ýsmail Kahraman bey üzerinden dindar kesimi yine ABD emperyalizmine baðlýyor.

Gençliðimizin merkezinde yer alan MTTB'yi dinci gerici faaliyet (s.191)olarak niteliyor.

Hatýrlatayým, MTTB yönetimi, mensubu öðrencilere (1980 öncesi) sokak olaylarýnýn sað sol kavgalarýnýn emperyalizmin bir oyunu olduðunu, MTTB'nin bu oyunun parçasý olmayacaðýný, mensuplarýnýn derslerine odaklanmasý gerektiðini, saldýran taraf olunmamasýný telkin ediyordu.

Öyle yapýldý. Sokaklarda saðcýlar solcular kavga ederken MTTB gençliði yarýnlara hazýrlanýyordu.

Bugün Türkiye'yi o kadrolar yönetiyor!

'Ýsmail Kahraman'ýn elinde hep kan vardý!'(s191) diyerek dindar gençliði mahkum etmeye çalýþmýþ.

Halbuki Ýsmail Kahraman hayatta ve konuþmaktan çekinmiyor. Soner Yalçýn gibi ezber bozan bir yazar iddialarýný Kahraman'a sorarak kaleme alabilirdi. Görüþünü alýr yine de eleþtirebilirdi ama o tek taraflý infazý yeðleyerek objektifliðine gölge düþürmüþ oldu.

Bu arada Ýsmail Kahraman beyle Birlik Vakfý için hazýrladýðýmýz anayasaya da temas etmiþ ve laikliðe yer vermediðimiz için eleþtirmiþ.

Elbette eleþtirecek onda bir sorun yok. Ancak Türkiye'de son yýlara kadar dindarlarý sindirme ve Ýslam'ý kamudan uzaklaþtýrma aracý olarak kullanýlan laikliði algýlayýþý da düþündürücü!

Türkiye laikliði Fransa gibi dini dýþlayarak deðil içselleþtirerek uyguladý tespitleri ise aslýnda Türkiye'nin laikliði dini kontrol altýnda tutmak ve baskýlamak için kullandýðýnýn itirafýydý.

AK Parti yönetimini kastederek Türkiye yýllardýr safsataya inananlar tarafýndan yönetiliyor(s.197) tespitinin de önyargý mahsulü olduðu anlaþýlýyor. Çünkü yere göðe sýðdýramadýðý tek parti döneminde tek bir seçim dahi yapýlmamýþken tek bir partiye dahi siyaset imkâný verilmemiþken safsataya inanan dediði AK Parti girdiði 17 seçimi rakiplerine fark atarak kazanmýþtýr!

Ayrýca her üçü de askeri darbeyle iþ baþýna gelmiþ olan Hafýz Esed'in Kaddafi'nin ve Saddam'ýn Ýslamcý sol rüzgar ile iktidara geldiðini (s.290)yazmýþ olmasý verdiði diðer doðru bilgilerin saðlýðýný da gölgeliyor. Üçü de darbeciydi üçü de dindarlara hayatý zehir etmiþti! Hadi Kaddafi'nin kendine göre bir din anlayýþý vardý Saddam da ahir ömründe eline Kuran almaya baþladý ama Hafýz Esed'in Müslümanlýðý bile tartýþýlýr!

Ýslam dünyasýndan verdiði ekstrem örneklerle Ýslami hareketi öcü gibi göstermesi peþinden de 'Devrimci Ýslam'a sarýlmak lazým.'(s.289) çaðrýsý manidar!

Hakkýný yemeyelim, 'dilinde sürekli manevi hayat olan AKP, özünde yarattýðý maddi hayata yeniliyor!' tespiti yabana atýlmamalýdýr.

Kitap sonuna kadar dindarlarý eleþtirirken sonunda, 'Sol popüler kültürden baþýný kaldýramýyor!'(s.251) ve 'Bizim sol düþünmeyi unuttu!' diyerek öz eleþtiri yapmayý da ihmal etmemiþ.

Aslýnda 341 sayfalýk Taðut için yazýlacak çok þey var ama bize ayrýlan alaný fazlasýyla doldurduk.

Bugünlük bu kadar.