Selim ATALAY
Selim ATALAY
http://www.selimatalay.com
Tüm Yazıları

TAHMİNLER VE ÖTESİ

2018, dünyanın kargaşaya girdiği yıl oldu.

2019 dünyasında kargaşa daha da yayılacak...

Zaman, yıpratarak ve eskiterek akar... Yazıların ve öngörülerin zamana karşı dayanması makbuldür. 2018’de olacakları öngördüğümüz ve 1 Ocak 2018’de yayınlanan ‘Olanlar Olacaklar’ başlıklı yazımıza şimdi bakınca, yazının zamana karşı dayandığını ve isabet oranının yüksekliğini gördük.

İtalya seçiminde Berlusconi’ye ihtimal vermesek, AB içinde Merkel’i ve Macron’u da vuran statüko-karşıtı hareketlerin yolunu daha iyi çizebilirmişiz. O zaman İtalya’nın içini İtalyanlar da göremiyordu... Merkel’in yolunu kesen Bavyera seçimleri 2018 Ekiminde geldi. Macron’un Sarı Yelek sıkıntısı Kasım’da başladı. 

Yoksa en kilit noktalarda Türkiye, Suriye-Irak ve bölge öngörülerimiz tutmuş. Üzerine güvenle yeni öngörüler inşa edebiliriz. 

2018 boyunca Trump’ın Kuzey Kore ile çatışma ihtimalini yüksek görmüştük. Trump çatışmadı, çatışma tehdidiyle Kim Jong Un’u masaya oturttu. O masadan yararlı bir sonuç çıkıp çıkmadığı belirsiz. Hatta sonuç çıkmadığı bile söylenebilir. Ancak Donald Trump, 2018’de Kuzey Kore ile çatışmanın kıyısına geldiğini, 2 Ocak 2019’da ilan etti: “Mike Pompeo ve benim çabalarım olmasa, Asya’da büyük, bir çirkin bir savaş olurdu. Ve bu savaşın sonuçları iyi olmazdı... Doğrusunu söylemek gerekirse, 3. Dünya Savaşı kopardı. Çünkü çatışmaya Asya’da çok fazla taraf katılırdı ve savaş, Asya’nın ötesine yayılırdı. Şimdi ise Kim Jong, savaş yerine ekonomik kalkınma istiyor, ülkesi için çok başarı ve para kazanmak istiyor...”

Savaşın çıkmaması tabii ki öngörümüzün tutmamasından daha önemli. Ama çatışmanın kıyısına geldiklerini söyleyerek, Trump bizi doğruluyor. O noktada saldırı emri vermek ya da vermemek, zaten kendisine kalmıştı. 

2018 dünyası kaosun, kargaşanın başladığı dünya idi. Bunda tek başına Donald Trump faktörü etkili oldu. 1945 sonrası dünyanın alt-üst edilmesini amaçlayarak Beyaz Saray’a gelmişti. Bunu hem ABD içinde, hem de Dünyada başardı. 

2018, Trump’ın Dünyayı alt-üst etme operasyonunun doruk noktasıydı. Şimdi o kargaşa başkalarını tetikleyecek ve dünyada yıl boyunca zincirleme sarsıntılar göreceğiz. O yüzden Dünya için 2019, daha belirsiz... 1 Ocak itibarıyla yeni gelişmelere değil, 2018’de tetiklenmiş, çoklu yollara açılan ihtimallere bakıyoruz. 2018’de başlayan sarsıntılar 2019 ve sonrasını şekillendirecek. Çünkü süreç 2019’da da tamamlanmayacak.

Bu çalkantılı dünyada Türkiye, öngörülür ve istikrarlı bir ortamda. Türkiye’nin önceliği, Ekonomik ve Askeri-Siyasi güvenlik olacak. Bu yolda başarılar devam ettikçe, kaotik dünyada istikrarlı Türkiye daha da öne çıkacak. 2019’da Türkiye için daha da iyimseriz. 

 

‘Suriye’yi istemiyoruz’ dedi   

Suriye’de bundan sonra olacaklar için Başkan Donald Trump’ın Suriye’ye bakış açılarını izlemek gerekiyor. Trump Suriye’den çıkış emrini verdi. Bu konuda geri adım beklenmiyor. Yalnızca, Genelkurmay’ın lojistik gerekçelerle süreci uzatması ihtimali var. Orada da en fazla zaman, 4 ay... Daha kısa olabilir ama uzaması beklenmiyor, uzaması gerekmiyor. 

Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Aralık telefon görüşmesinde ‘Neden hala Suriye’desiniz’ sorusunun, Trump tarafındaki yankısı, çıkış kararı olmuştu. O konuşmada “Bak ne diyeceğim. (Suriye) Senin olsun... Ben çıkıyorum” diyen Trump, Suriye konusunda Beyaz Saray’a taşındıktan beri rahatsızdı. 

Aynı rahatsızlığı geçen haftaki uzun Bakanlar Kurulu konuşmasında ifade etti: Suriye (şayet ABD tarafından kaybedildiyse) çok zaman önce kaybedildi. Onun da ötesinde, kum ve ölümden bahsediyoruz. Büyük zenginlikten söz etmiyoruz. Kum ve ölümden bahsediyoruz... Suriye kum ve ölümdür’’

Suriye’yi kum, çöl ve ölüm diye sıfırladıktan sonra, Trump için artık hiçbir stratejik rapor, analiz, öngörü ve istihbaratın anlamı yok. Kararından da döneceğini sanmıyoruz. Hatta şunu da dedi: Suriye’yi istemiyoruz... Bu sözler Ortadoğu’da hayli hicran ve gözyaşı yarattı. Bu ana kadar, Suriye’yi allayıp pullayarak ve Suriye bahanesiyle çokça dolap çevriliyordu. Oyun, Trump’ta bitti.  

Başkanın genel mantığına göre, Ortadoğu’daki sonu gelmez savaşların ABD’ye ekonomik faydası yok. ‘Zenginlik’ dediği, belki petrol, ancak Trump’a göre Irak petrolünden bile pay alamayan, hatta Irak petrolüne el koyamayan ABD için bu bölgede kazanç yok. Irak petrolüne bakışı da şu: İşgal ederek içine girdiğimiz, kontrol ettiğimiz ülkenin petrolünden faydalanamıyorsak, yapacak bir şey yoktur... Trump’ın Ortadoğu petrolüne ilgisi, şimdilik Suudi Arabistan’ı azarlayarak petrol fiyatını düşürmekle sınırlı. Ancak orada da kesin sonuç alamıyor, çünkü Suud, fiyatı artırma derdinde. Çok sinirlenirse ‘Ben olmasam, o tahtta iki hafta kalamazsın’ diyor, ki haklı. 

Suriye özelinde Trump bir şeyi daha yakalamış: ABD’nin ‘kısa süre’ diye girdiği bir yerden çıkamaması... Bunu da söylüyor: “Suriye’ye 3-4 aylığına gittiler, 5 yıldır oradalar…” Niye oradalar? Hedef DEAŞ ise, DEAŞ’ın elinde alan kalmadı. Bu da Trump için yeterli bir başarı. Zaten Başkan Erdoğan da Trump’a bu durumu hatırlatmıştı..

Trump’ın önceki Başkan Obama’yı sevmediği bilinir de, Suriye’nin bu hale gelmesinde Obama’nın katkısını hatırlatması, önemli. Obama Suriye’de kırmızı çizgi ilan etmiş, sonra da rejimin sivilleri katledip kimyasal kullanmasına hareketsiz kalmıştı. Bu durum da Şam’ı daha cesaretlendirmiş, cüret vermişti. 

Trump da bunu hatırlatıyor: “Obama kırmızı çizgi çekti, o çizgiyi çiğnediler ve Obama hiç bir şey yapmadı. Şayet tehdit edeceksen, gereğini de yapmalısın. Tehdit edersen,  çizgini çiğnerlerse, sonra hareketsiz kalamazsın...” Trump bir iş adamı ve her zaman iş adamı. 

 

İran’ı istiyor mu?

Suriye’de ABD için kalma bahanesi azalınca, ‘İran’ hikayesi ortaya atılmıştı. ABD, İran’ı durdurmak için Suriye’de olacaktı... Bu dahiyane fikrin, Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’dan çıktığı anlaşılıyor.

Bolton Eylül sonunda ‘İran askerleri İran sınırları dışında kaldıkça, Suriye’de kalacağız’ diyerek açık uçlu politika parametreleri bile açıklamıştı. Ancak bu politikanın, Trump onayından geçmediği anlaşılıyor. Soru şu: Bolton ve diğer atanmışlar Trump’ın politikalarını mı, yoksa kendi gündemlerini mi uyguluyorlar?

Bu sapmayı Türkiye çok önce gözlemiş, ABD Merkez Komutanlığının ve bir kısım dışişleri memurlarının Suriye’deki terör örgütüyle içli-dışlı olmasının garabetini ilk Türkiye kınamıştı.

Suriye’deki ABD hedeflerine İran’ın da eklenmesi, Bolton yanında Dışişleri Bakanı Pompeo’nun da dillendirdiği bir konuydu. Şimdi ise, Trump’ın İran’ı hiç bir zaman Suriye dosyasına katmadığı anlaşıldı. Trump, İran’ı hedef tahtasına koymuştu, ancak bunu Suriye’den ayrı yapacaktı.

Şimdi İran da gündemde. Trump, ünlü Bakanlar Kurulu konuşmasında ‘İran Suriye’de ne isterse yapar, kendi bileceği iş’ dedi. Bu sözü de bölgeyi heyecanlandırdı... Ayrıca muhaliflere saldırı malzemesi oldu...  Aslında sözlerin bütününe bakılınca, Trump, ABD yaptırımları ile İran’ın zayıfladığını, İran’ın Suriye’den asker çektiğini hatırlatıyor ve ‘Suriye’de İran’ın asker çekmesi, asker yollaması, kendi bileceği iştir’ diyor. 

Ancak Trump orada bir şey daha söyledi: “İran’ı ekonomik olarak zayıflattım. İki yıl önce İran, Nükleer Anlaşmanın da rüzgarıyla bütün Ortadoğu’da yayılıyordu. Ben bunu durdurdum. Şimdi İran, eski İran değil, çok zayıfladı... dedi. 

Ve Trump dikkatlerden kaçan bir cümle ekledi: İran ile müzakere etmek isterim... ‘İran ile müzakere etmeyi çok isterim. Ama henüz buna hazır olduklarını düşünmüyorum. Zamanla hazır olacaklar. İran, ben işbaşına geldikten beri çok farklı bir ülke...”

Trump nasıl Kuzey Kore ile masaya oturduysa, İran ile de masaya oturmak istiyor. O noktaya kadar İran ile gerginlikten, hatta sınırlı bir çatışmaya girmekten kaçınmaz. Ama sürprizi seviyor ve her ihtimali elinde tutuyor. 2019’un kargaşası içinde İran senaryoları öne çıkacak.